TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU ÜZERİNE
Osmanlı döneminde eğitim veren bütün eğitim kurumları
kapatılarak, yerine eğitimi devlet tekeline veren “Tevhid-i Tedrisat” kanunu 3 Mart 1924 yılında çıkarılmıştır.
Bu kanunla Anadolu’nun her köşesinde eğitim çalışmalarını
yürüten geleneksel medreseler ve azınlık okulları yasaklanmış, yerine eğitim
yapacak başka bir alternatif de koyulmayınca ülke bir eğitimsizler yurduna çevrilmiştir.
Daha sonra 1 Kasım 1928 yılında “Harf Devrimi” yapılarak bin yıllık bilgi birikimi yasaklanmış, Selçuklu
ve Osmanlı medeniyetini kuran millet bir gecede okuma yazma bilmez bir
topluluğa dönüştürülmüştür. Birkaç nesil hiçbir eğitim almadan cahil
yetişmiştir.
Yeni oluşturulan sistemle baba ve dedelerinin okuma yazma
bilmediği nesiller, eğitim-öğretim çalışmalarının içine alınarak, seküler kafa yapısına sahip, tarihinden ve
kültüründen kopuk, düne kadar kendisini yok etmek isteyen batıya hayran ve tek
amacı onlar gibi olmak isteyen tek tip bir nesil yetiştirmeye çalışmışlardır.
Bu sistemin adını da “milli
eğitim” koyarak adeta milletle alay etmişlerdir.
Günümüzde hala bu mantıkla eğitim çalışmalarını sürdüren
milli eğitim sisteminin tartışılması gerekmiyor mu?
6 yaşında başlayan 12 yıl zorunlu olan mevcut sistemde, vatandaşa
hiçbir söz hakkı tanınmadan, tamamen devlet tarafından hazırlanan müfredat ve
ders kitaplarıyla eğitim yapılması, vatandaşın tercihlerinin dikkate bile
alınmaması bir “özgürlük ve insan
hakları problemi” değil midir?
Seküler bir anlayışla yapılan eğitim-öğretim çalışmaları,
resmi törenler, sosyal ve kültürel etkinlikler, bu etkinliklerde ortaya konulan
ritüeller, üretmeyen, düşünemeyen, sorgulamayan, itaatkâr bir insan tipi
yetiştirilmek istendiğini göstermektedir. Bunların tartışılması gerekmiyor mu?
Eğitimin devlet tekelinde ya da onun belirlediği programlarla
yapılıyor olması, bu konuda toplumsal ihtiyaçların ve taleplerin nerdeyse hiç
dikkate alınmıyor olmasının tartışılması gerekmiyor mu?
Okullarda verilen dersler, bu derslerin niteliği, içeriği
gibi konularda vatandaşın hiçbir söz hakkının olmaması bir dayatma değil midir?
Vatandaş, çocuğuna İslam Dini’ni öğretmek için yıllardır
yasadışı yolları zorlayarak çözümler üretiyor ve maalesef vatandaşın bu yöndeki
taleplerini karşılamak gerekçesiyle birçok sağlıksız anlayış oldukça yaygın
hale gelmiştir. Çocuklarımıza sağlıklı
bir İslam anlayışı ve Müslüman şahsiyeti kazandırmak için eğitim çalışması
yapamamaktayız bunların sorgulanması gerekmiyor mu?
Ülkemizde bir arada yaşayan farklı etnik kökene, farklı
mezhebe, farklı dine sahip çok sayıda insan olmasına rağmen anadilde eğitim
yapılmaması, farklı mezhep ve dinlerin kendi eğitimlerini yapamaması bir insan
hakları ve özgürlükleri sorunu değil midir?
Toplumumuz tüketim toplumu haline gelmiş ise, üniversitelerimiz
bilim üretemiyor ise, entelektüel insan yetişmiyor, yazar ve şairler yetiştiremiyor isek, teknolojinin bu kadar hızlı üretildiği bir
dünyada hiçbir söz hakkımız yok ise, güzel
sanatlar, müzik, mimari, sinema gibi alanlarda eser üretemiyor isek, spor
alanlarında neredeyse hiçbir varlığımız yok ise.
İki elimizi başımızın arasına alıp düşünmemiz gerekmiyor mu?
Cumhuriyetin ilk yıllarında dayatmayla, zorbalıkla uygulanan Tevhidi-i
Tedrisat Kanunun tartışılmasının zamanı gelmiştir. Toplumun değişik kesimleri,
eğitimciler, aydınlar, üniversiteler, sivil toplum örgütleri tarafından
tartışılarak alternatiflerin geliştirilmesi gerekmektedir.
Aksi takdirde eğitim sistemimiz insan öğütmeye ve kültürel soykırım
yapmaya devam edecektir.
Vesselam.
Yorumlar
Yorum Gönder