KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKI
Her
insan annesinden özgür doğar, hürdür ve güvenli bir yaşam sürme hakkına
sahiptir. Bu bağlamda hiçbir insanın diğer insandan ve hiçbir toplumun diğer
toplumdan farkı yoktur.
Kendisini
genetik, dini, ekonomik, sosyal, coğrafik veya başka sebeplerden üstün görenler,
kendi “güvenlikleri ve özgürlükleri”
için, kendilerinden daha zayıf olduğunu düşündükleri insanları ve toplumları
kontrol altında tutma gibi bir haklarının olduğunu düşünür.
Bu
düşünce teorik olarak gerek uluslararası hukukta gerekse ülke anayasalarında ve
kanunlarında kabul edilmese de, pratikte yaygın bir şekilde uygulanmaktadır.
Akif’in;
“ben ezelden beridir, hür yaşadım hür
yaşarım.
Hangi çılgın bana
zincir vuracakmış şaşarım.”
Mısraları
haddizatında tüm insanlar için geçerlidir.
Özgürlük
ve güvenlik bir bütün olarak görülmelidir, insanlar özgürlük ve güvenlik
arasında tercih yapmaya zorlanamaz.
Anayasamızın
19. Maddesi şöyledir; “herkes kişi
hürriyeti ve güvenliğine sahiptir…”
Şekil
ve şartları kanunda gösterilen:
“Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik
tedbirlerinin yerine getirilmesi, toplum için tehlike teşkil eden bir akıl
hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık
yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda
belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi halleri
dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz…”
Kendisini
hukukun üstünde gören kişiler, örgütler ve devletlerin en çok ihlal ettiği
haklardan biri de bu haktır. Bu konuda kendilerini haklı çıkartmak için başvurdukları
gerekçe ise genelde “güvenliğiniz için
özgürlüğünüzü kısıtlıyoruz” ya da tersi “özgürlüğünüz için, güvenliğinizi riske atıyoruz” şeklindedir.
“Kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkını” bir birinden ayırmak ve insanları birini tercih
etmeye zorlamak insan hakları açısından kabul edilebilir bir durum değildir.
Kişilerin
güvenliği korunurken özgürlükleri, özgürlükleri korunurken güvenlikleri
tehlikeye atılamaz.
Kendi
güvenliği veya özgürlüğü için başka bir toplumun güvenlik ve özgürlüğünü yok
saymak da yine kabul edilebilir bir durum değildir.
Filistin
Halkına uygulanan baskı, soykırım ve ambargoya “İsrail halkının güvenliği” gerekçesinin gösterilmesi ve sessiz
kalınması, ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerine “Amerikan haklının güvenliğini” gerekçe göstermesi bu ihlallere en
bariz örnektir.
Hukuk
ve sağlık sebepleri gibi zorunlu haller dışında kişi hürriyetini ve güvenliğini
muhafaza etmek devletlerin en önemli görevlerindendir. Devlet bu konuda gerekli
tedbirleri almak ve uygulamak zorundadır.
Son
günlerde hendekler kazınarak ve bariyerler oluşturularak “öz yönetim” ilan edilmesi, gerekçe olarak ise “özgürlük” kavramının kullanılması ve sivil insanların “güvenliğinin” tehlikeye atılması da
bir örnek olarak verilebilir.
“Öz yönetim” veya
herhangi bir talep başkalarının “özgürlük
ve güvenliğini” tehlikeye sokacak yöntemlerle ortaya konulur ise hukuk
açısında meşru talep olarak kabul edilmez.
Güvenlik güçlerinin de vatandaşın güvenliğini
ve özgürlüğünü muhafaza ederken hukuk
kuralları içinde davranması “orantısız
güç kullanılmaması” ve “sivillerin
özgürlük ve güvenliğini” tehlikeye atmaması esastır.
Unutmamalıyız
ki “hiç kimse hukukun üstünde değildir
ve hukuk herkese lazımdır.”
Yorumlar
Yorum Gönder