İZMİR: TECAVÜZCÜSÜNE AŞIK OLMUŞ ŞEHİR
Hafta sonu İzmir’deydim,
İzmir’e Mazlumder’in Genel Yönetim Kurulu (GYK) toplantısı için gitmiştik. Toplantı
oldukça hararetli geçti, gece geç saatlere kadar sürdü. Hem derneğin iç sorunları,
hem de ülkenin ve bölgenin içinde bulunduğu durum değişik bakış açıları ile
uzun uzun tartışıldı. Mazlumder değişik
İslami kesimlerden oluşan bir insan hakları platformudur, Türkiye’de bulunan
hemen her gruptan kardeşin içinde bulunduğu bir platform. Bu yüzden
meselelere değişik bakış açılarıyla bakabilen oldukça yetkin bir kadroya
sahiptir. Böyle olunca toplantılar uzun sürse bile adeta bitmesini
istemiyorsunuz. Değişik görüşlerin saygı içinde konuşulduğu ve tartışıldığı çok
fazla platformumuz kalmadı maalesef.
Pazar günü İzmir
şubeden kardeşler bize İzmir’i gezdirdi. Gezi çok verimli geçti. Uzun yıllardır
hemen her yıl en az bir kez gittiğim bir şehir İzmir, ama hiç bu yönüyle tanımamıştım
ve bu yönünü hiç bilmiyordum İzmir’in.
İzmir Türkiye’nin sembol
şehirlerinden biri hiç şüphesiz. Talat Ulusoy isimli bir İzmir aşığı, İzmir uzmanı, İzmir
tarihçisi mimar hem gezdirdi bizi hem de uzun uzun anlattı. Beyefendi, mütevazi,
yaşına rağmen dinamik, enerjik bir devrimci Talat bey. Onu tanıdığım dakikadan itibaren Allah hidayet etsin diye dua ediyorum.
Talat Bey
bize İzmir’in Cumhuriyet öncesi hakkında şöyle bir bilgi verdi: “İzmir’de
seksen bin İslam millet (tabir kendisine aittir), seksen bin Rum, on bin Ermeni,
on bin Yahudi, on bin Levanten nüfus yaşıyordu” Arkadaşlarımızdan biri İstanbul
gibi yani, üçte ikisi gayri Müslim üçte biri Müslüman deyince Talat Bey
kafasıyla onayladı.
“İzmir demir
çelik, cam, pamuk gibi dönemin en önemli sanayi üretiminde ve satışında çok ileri
bir şehirdi. İhracatı ithalatının üç katıydı. Osmanlıya çok yüksek vergiler
ödüyordu”
Alsancak
garını gezerken biraz da mesleğimden ötürü hayranlıkla baktığım garın çelik konstrüksiyonlarını
göstererek; “Bunlar 1860 yılında o dönemin İzmir’inde yapıldı” diyordu.
Eski İzmir’deki
sosyal yaşantıyı, en yüksek binanın bir kilise çan kulesi olduğunu,
Müslümanların buna saygı duydukları için minarelerini bile bu kuleden yüksek
yapmadıklarını, Sebatay Sevi’nin sinagogunu, devecilerin demiryolu yapıldıktan
sonraki durumlarını, sadece İslam milletin ata bine bildiğini, kılık kıyafetten
tutunda ticari hayata kadar birçok şey anlattı.
Daha sonra büyük İzmir yangının
anlattı daha doğrusu İzmir’in nasıl yağmalanarak yakıldığını. Şu andaki İzmir fuar
alanı o yakılan gayri Müslim mahallenin üzerine inşa edildi diyordu.
“Yangın
çıkartılmadan önce 18- 45 yaşındaki gayri Müslimler İzmir’den değişik illerdeki
toplama kamplarına götürüldü, sonra kadın çocuk ve yaşlıların kaldığı evlerdeki
eşyalar önce yağmalandı, daha sonra yakıldı yangından kaçanlar denize doğru
yönlendirildi birçoğu boğularak öldü. Yağmalanan eşyalar yıllarca mezatlarda
açık artırmalar ile satıldı” diyordu.
Talat beyin
anlattıkları tüyler ürperten şeylerdi. Bunları
dinleyince Memlekette o dönemin muktedirleri tarafından sadece Müslümanlara,
Çerkezlere, Kürtlere, Alevilere Zulüm edilmemiş, gayri Müslümlere de çok zulüm
edilmiş diye geçirdim içimden.
İzmir mevcut
haliyle oldukça bakımsız, adeta büyük bir köy, tarihte yaşadıklarına ve mevcut
siyasi duruşuna bakarak İzmir’i tıpkı Tunceli gibi “tecavüzcüsüne aşık olmuş şehir” olarak tanımlayabiliriz.
Vesselam
Yorumlar
Yorum Gönder