GELECEĞİN ÖĞRETMENİ
Günümüzü bilmeden ve geçmişimizi tanımadan gelecekle ilgili
söz söylemek sağlıklı olmaz diye düşünüyorum. Bu nedenle önce günümüzdeki
öğretmenliği sonrada geçmişimizdeki öğretmenliği kısaca vurguladıktan sonra
geleceğin öğretmenliği konusuna girmek istiyorum.
Milli Eğitim Temel Kanunu 43. Maddesinde öğretmenlik mesleği
ve amacı şöyle tanımlanmaktadır;
Öğretmenlik, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili
yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmenler bu
görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak
ifa etmekle yükümlüdürler…
Bu kanunla öğretmene yüklenen sorumluluk Türk Milli
Eğitiminin amaçları ve temel ilkeleri ile sınırlandırılmıştır ve öğretmenlik
sıradan bir ihtisas mesleği gibi tanımlanıp, saygınlığı ortadan
kaldırılmaktadır.
Türk Milli Eğitiminin amaçları ve temel ilkeleri dikkate
alındığında öğretmene yüklenen görev “sistemin
istediği insan tipini yetiştirme” misyonudur.
Bu misyon Milli Eğitimin Temel Kanunu 2. Maddesinde şöyle
anlatılmaktadır; “Atatürk inkılap ve
ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı… yurttaşlar
yetiştirme” şeklinde tanımlanmaktadır.
Devlete ve Atatürk’e itaati merkeze alarak, onları kutsal
sayan bir eğitim sisteminde özgür ve üretken bir insan yetişmez. İtaatkar,
sorgulamayan, söz dinleyen, güdülenmeyi bekleyen emir kulları yetişir.
Bu yaklaşım devrim şartlarında millete dayatılmış ilkel bir
yaklaşımdır. Bu ilkel, ceberrut, askeri yaklaşımla bir milletin geleceğini
ancak karartabilirsiniz. Maalesef geldiğimiz nokta orta, dünyaya yön vermesi
gereken nesiller, edilgen birer tüketim nesline dönüştürülmüş durumda.
Öğretmenin amacı; “insani değerlere, hakka, adalete,
doğruya, ahlaki değerlere, hukuka bağlı, dünyayı imar etme sorumluluğu olan
üstün bir kişilik yetiştirmek” olmalıdır.
Öğretmenlik sadece bir meslek ve uzmanlık alanı değil,
kişiye şahsiyet ve yön duygusu, mili ve manevi değerleri kazandıran, zihni ve
ruhu biçimlendiren kutsal bir meslektir.
Geçmişimizde
öğretmenlik nasıldı birazda ona bakalım;
Biz geçmişimiz dediğimizde Müslümanlık tarihimizi anlarız,
çünkü Müslümanlıkla şeref ve haysiyet kazanmış bir milletiz.
Biz geçmişimizle övünmeyi seven bir milletiz, çünkü
geçmişimiz günümüzden daha parlaktır. Geçmişimiz onunla övünmeyi hak etmektedir.
Ancak geçmişte neden daha ileri olduğumuzu da bilerek geleceğimizi ona göre
bina etmek gibi bir yükümlülüğümüz olmalıdır.
Geçmişte öğretmene biçilen görev “Ulema” “Muallim” “Seyda”
“Molla” “Hoca” “Üstad” gibi tanımlamalarla “eğiten, öğreten, terbiye eden” seçkin
kişiliktir.
Öğretmenlik geleneğimizde “Peygamberlik mesleği” olarak
görülmüştür.
Öğretmen alimdir. Alim ilmiyle amel edendir. Alimler
Peygamberlerin varisleridir.
Dolayısıyla öğretmenler toplumun en seçkin kesimidir.
“Alimlerin Peygamber varisi” olma sorumluluğu günümüzde rafa
kaldırılmıştır. Çünkü yaşadığımız ülkede “İslami değerler” rafa kaldırılmıştır.
İslam raftan indirilip, kavramlarımız ve değerlerimiz ona
göre şekillendirilmediği sürece diğer konularda olduğu gibi eğitim konusunda da
havanda su dövmeye devam edeceğiz.
Biz havanda su döverken, medeniyetimize ve milletimize
yabancı, hatta düşman değerlerle geriye gitmeye, köleleştirilmeye, tüketilmeye
devam edeceğiz.
Günümüz ve
geçmişimizi kısaca anlattıktan sonra gelelim “geleceğin öğretmeni ve şuur” konusuna;
Geleceğin öğretmeni günümüz yaklaşımından kurtarılmalıdır.
Geçmişteki şerefli ve asli misyonuna kazandırılmalıdır.
Öğretmene biçilen “sisteme kurşun asker yetiştirme” rolüne
son verilmelidir. Öğretmen geçmişte olduğu gibi örnek şahsiyet, rol model yani
Peygamber varisi alim rolüne büründürülmelidir.
Öğretmen; “insani değerlere, hakka, adalete, doğruya, ahlaki
değerlere, hukuka bağlı, dünyayı imar etme sorumluluğu olan üstün bir kişilik
yetiştirmek” gibi yüce değerlerle donatılmalıdır.
Günümüz yaklaşımında öğretmenin “şuurlu olması” ve “şuurlu
bir nesil yetiştirmesi” gibi bir misyonu yoktur.
Oysa öğretmenin asıl görevi özetle; “şuurlu olması ve şuurlu bir nesil yetiştirmesi” olmalıdır.
Şuur; Anlama kabiliyeti, idrak etme becerisidir.
İnsanın hakikati görebilme düzeyi içindeki şuur seviyesine bağlıdır. Eğer
anlayamıyorsa yeterli zihin noktasında yani şuurda değildir. Meselenin
bilincine varamıyordur.
Geleceğin öğretmen “hür” olmalı, “hür düşünce”ye sahip
olmalı ve görevini hiç kimseye veya hiçbir güce değil sadece “Allah’a karşı
sorumluluk” bilinci ile yapmalıdır.
Öğretmenlerine değer vermeyen toplumlar boşlukta amaçsızca
öteye beriye savrulur. Bunun için "Alimin ölümü, alemin ölümüdür"
denilmiştir.
Ülkemiz bir savaş yaşamaktadır, Sayın Cumhur Başkanımız
istiklal harbinden sonra en zorlu günleri yaşıyoruz diyor.
Böyle zamanlarda güvenlik güçlerinin ortaya koyduğu
fedakarlık çok anlamlı ve değerlidir. Ancak bana göre; öğretmenin öğrencileri
yetiştirmek için gösterdiği gönüllülük, çaba, sevgi, cephede savaşmaktan daha
değerlidir.
Öğretmen, geleceğin kurucusudur. Bugün yaşadıklarımız,
geçmişte yaptıklarımız nedeniyledir. Öğretmenin iyi yetişmiş ve kendi alanında
iyi olması gerekir.
Eğer geleceğimizin bugünden iyi olmasını istiyorsak “öğretmen
yeterliliği” konusu bugün gündemin en önemli konusu olmalıdır.
Eğer öğretmenlerimiz toplumun en seçkin, en önde insanları
olamazsa toplumun ilerlemesini beklemek beyhude bir çabadır.
Geleceğin öğretmeni toplumun önder şahsiyeti olmalıdır,
bunun için şu vasıflara sahip olması gerekir.
1.
Öğrencilere değer ve tutum kazandırabilecek model
bir kişiliğe sahip olmalı.
2.
Alan bilgisine en üst düzeyde sahip olmalı.
3.
Duygusal ve ruhsal açıdan (sevgi, sabır, şefkat
ve merhamet gibi) bu mesleğe uygun bir kişilikte olmalı.
4.
Akademik
birikimi olmalıdır.
Buna göre öğretmenlik sıradan bir meslek değil, pek çok
değeri ve ileri özelliği kendi içinde toplayan, değerli ve saygın bir meslektir.
Bugün dünyanın küçüldüğü bir dönemde öğretmenlerimiz ana
dilleri ve resmi dillerinin dışında başka bir lisan konuşamıyorsa ve başka
dillerde yazılmış eserleri takip edemiyorsa bu ne kadar geri kaldığımızın bir
göstergesidir.
Milli Eğitim Bakanımız ve Eğitim bürokrasisinin geneli
eğitimci olmayanlardan oluşmaktadır, bu bana göre yanlıştır. Eğitimi yönetmek
ve sorunlara çözüm üretmek eğitimcilerin işi olmalıdır.
İslami kurumlar eğitim ile ilgili çalışmalar yaparak,
eleştiri ve önerilerini ve cesurca ortaya koymalıdır. Bizler Müslüman
eğitimciler olarak görev ve sorumluluk bilinci içinde geleceğimizi
şekillendirecek eğitim sistemi ve eğitimci profilini ortaya koymak için
çalışmakla yükümlüyüz.
Bizler ortaya koyduğumuz görüş ve önerilerimizi devletin
etkili ve yetkili kurumlarına sunmakla mükellefiz.
Çaba bizden, başarı Allah’tandır.
Yorumlar
Yorum Gönder