HANGİ İSLAM!
İçinde
yaşadığımız zaman dilimi küresel, bölgesel ve yerel bazda din merkezli sosyal
çalkantıların yaşandığı bir dönemdir.
Dünyada
yükselen şiddet eğilimi de bu çerçeveden okunmaktadır. Batının/abd’nin ürettiği
ve kullandığı “İslami ya da İslamist
terör”, Müslümanlar tarafından kullanılan “cihat veya İslami direniş” kavramları. Yine batının iç siyaset
aracı olarak kullandığı fakat dışarıya karşı kullanmaktan imtina ettiği “haçlı ruhu” kavramı bunun en bariz
göstergesidir. Bu bağlamda batı dünyasında gittikçe yükselen “İslamfobi” furyası da bunun bir sonucu
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Batı/abd’nin
bu durumun oluşması ve kendi çıkarlarına göre yönetmesi açısından oldukça mahir
olduğu gözlemlenmektedir.
Kapitalist/sömürgeci
güçlerin iş birliğiyle zayıf bırakılmış topluluklar sömürülmeye devam ediliyor.
Bu sömürüye katkı sağlayacak hangi argüman varsa onu kullanmaktan
çekinmiyorlar. Müslüman toplulukların sömürüsünün artarak devam etmesi için
Müslümanlar arası kavga/savaş yöntemini kullanmak da onlar açısında oldukça
uygun bir yöntem.
Hem
Müslümanlar bir biriyle savacak, zayıf düşecek, müdahaleye hazır hale gelecek
hem de terörist imajıyla İslamfobi güçlenecek.
Aynı zamanda
dini söylemlerin küresel bazda ve yerelde politik yaklaşımlar üzerindeki
etkisinin artması da başka bir gerçek.
Bu durum bir
vakıa olarak karşımızda durmaktadır.
Burada
sorgulanması gereken; biz Müslümanların
bu durum karşısında durduğumuz yer ve yapıp ettiklerimizdir.
Biz bu
durumu inceliyor ve tavrımızı ona göre mi beliriyoruz? Yoksa bize dayatılan bu
vakıayı bilerek veya bilmeyerek destekliyor ve besliyor muyuz?
Bana göre
ikinci şıkkı yapıyoruz.
Müslümanlar
İslam dünyasındaki olayları ve başta şiddet olmak üzere Müslümanların
pratiklerini yeterince ve cesurca inceleyip sorgulamıyor. Ortaya bu durumdan
kurtulmak için çözüm yolları koymuyor.
Müslümanlar
neden bu durumda? Sorusunu dış mihrakları
suçlayarak ya da temennilere sığınarak işin kolayına kaçarak geçiştiriyoruz.
Geri
kalmamızın sebebi İslam’mıdır?
İslam’mı Müslümanları şiddete yönlendiriyor?
Cihat veya
İslami direniş bir şiddet yöntemi midir?
İslam bize
sorgulamadan itaat etmeyi mi emr ediyor?
İslam bizden
kabul etmediğimiz bir eylem için direk şiddete başvurmamızı mı istiyor?
İslam’ın
istediği Müslüman topluluğun özellikleri nelerdir?
İslam’ın
istediği bir yönetim şekli var mıdır?
Kur’an
bizden ne istiyor?
İslam nasıl bir
insan olmamızı istiyor?.... ila-ahir.
Gibi
sorulara cevap bulmak için yeterince çaba harcamıyoruz.
Biz İslam
dininin temel kaynaklarından okuyup bin beş yüz yıllık tarihi gelenek içinde
bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde İslami anlayışların içine sokulan ve amele
dönüştürülen düşünceleri ve uygulamaları tartışıp, sahih İslami anlayışı ortaya
çıkarmak yerine, onları adeta kutsayıp İslam diye uygulanmasına sessiz
kalıyoruz.
Bu
anlayışlara karşı sesini yükselten ilim sahipleri de sapık ilan edilerek adeta
şeytanlaştırılmaktadır. Bu durum İslam’ın iki ana yorumu olan Sünni ve Şii
dünyada üç aşağı beş yukarı aynı paralelde devam etmektedir.
İslam’ın temel
kaynakları ile çelişen gayri İslami eylem ve söylemler, israiliyat veya bidat’lere
karşı sesini yükselten Sünni düşünürler “Ehl-i
Sünnet düşmanı sapık”, Şii düşünürler ise “Ehl-i Beyt düşmanı sapık” ilan edilerek dışlanmakta ve
etkisizleştirilmektedir.
Bunun en
büyük sebebi Müslümanlar arasında düşünce üreten ve yanlış anlayışlara ses
çıkarabilen cesur ilim sahibinin az olmasıdır. Eğer çok sayıda ilim sahibi bu
konularda cesurca sesini yükseltebilirse onların dışlanıp etkisiz hale
getirilmesi bu kadar kolay olmayacaktır.
Dünyada ve
Ülkemizde; yüzeysel, ilim ve irfandan
uzak, Kur’an ve Sünnet’ten kopuk, geleneklerini temel kaynakların önüne geçirmiş,
kurumlar aracılığı ile kalabalık kitleleri sömürü aracına dönüştürmüş, yüzeysel
bir yaklaşımla tekfircilik yapan, İslami ilimlerden ve beşeri bilimden
nasiplenmemiş, estetik, sanat, cebir, mantık, felsefe, ahlak, hukuk gibi temel
bilgilerden habersiz kendilerini cemaat, tarikat, hareket v.b isimlerle
isimlendiren çok sayıda örgütlenme mevcut.
Bu
örgütlenmelerin lider kadroları da dahil genellikle cahil ve manipülasyona açık
tiplerden oluşmaktadır. Bundan dolayı da gerek yerel iktidarlar gerekse uluslar
arası iktidarların kontrolüne girmeleri çok da zor olmasa gerek.
Bu konu bir
köşe yazısına sığdırılamayacak kadar önemli ve uzun bir konudur. Ben acizane
konuya ilgi uyandırmak bakımından bir parmak bastım.
Vesselam…
Yorumlar
Yorum Gönder