İNFAK

İnfak; hukuki bir terin olarak, nafaka vererek bir kimsenin geçimini sağlama anlamına gelir.
İnfak, Kur’an da Allah için vermenin genel adıdır. İnfak’ın farz olanına zekât, nafile olanına tasadduk denir.
İnfak’ın bir tanımı da şöyledir; Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara ayni ve nakdi yardımda bulunmasıdır. İnfak’ı diğer yardımlardan ayıran şeylerden birisi niyettir. İnfak’taki niyet Allah’ın rızasını kazanmaktır. Yoksa gösteriş ve övgü için yapılan harcama infak olmaz.
İnfak, kapsamı geniş bir kavramdır. Aile reisinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere harcama yapmasını kapsadığı gibi diğer muhtaçlara yapılan zekat, sadaka ve benzeri yardımlar da infak kavramının kapsamına girer.
Kur’an infak etmeyi müttakilerin yani Allah’tan gerçek anlamda sakınanların özelliklerinden biri olarak sayar ve sürekli infak edenleri överek, onların kurtuluşa erenlerden olduğunu vurgular.
İnfakla ilgi Kur’an-ı Kerimde seksen civarında ayet geçmektedir onların bir kısmı şunlardır:
“İşte bu Kitap ki, O’nda hiçbir şüphe yoktur.Takva sahipleri için bir hidayettir.”  “Onlar(takva sahipleri) gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda infak ederler”. (Bakara 2-3)
“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Ali İmran 134)
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.” (Bakara 261)
“Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.” (Rad 22)
“Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.” (Bakara 265)
“O halde gücünüz yettiğince Allah'a isyandan kaçının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” “Eğer Allah'a (rızası uğruna) ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.” (Tegabun 16-17)
“Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.” (Hadid 7)
“Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir ve onlara değerli bir mükâfat vardır.” (Hadid 18)
“Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.” (Bakara 254)
İNFAK ETMENİN ÖNEMİ:                                                                    
İman, namazı hakkıyla kılmak ve infak muttaki insanların temel üç vasfı olarak sayılıyor Bakara suresinin 3. Ayetinde. Kur’an muttaki insana yol göstericidir diyor yine aynı sürenin 2. Ayetinde.
Demek ki infak etmek samimi bir Müslüman’ın en asli görevlerinden biridir. Tıpkı iman ve namaz gibi.
Allah insanı mal ve canıyla sınar, mal sınavını veremeyen can sınavına girmye bile hak kazanamaz. Tıpkı Habil ve Kabil kıssasında anlatıldığı gibi. Kabil mal sınavını veremedi ama Habil mal sınavından geçince can sınavına girdi ve Şehadet şerbetini içti.
İslam’a göre sahip olduklarımız bizim değil, Allahındır. Zira Kur’an-ı kerim şöyle buyurmaktadır;
“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dönüş de ancak O'nadır.”(Nur 42)
Allah bize mülkünden dilediği kadarını emanet olarak verir, sonra alır başkasına verir. Önemli olan Allah’ın emanet olarak verdiği can ve mala onun istediği şekilde sahip çıkmak ve günü geldiğinde en güzel şekilde teslim edebilmektir.
Dünyayı hiç terk etmeyecekmiş gibi bilinçsizce yaşamak ve burada sahip olduklarının gerçek sahibiymiş gibi davranmak en basit tabiriyle ahmaklık ve cahilliktir.
Hz. Peygamber(as) döneminde yaşamış Salebe adındaki şahıs’ın başından geçenler ibret verici bir olaydır.
Hz. Peygamber’in(as) mescidine sürekli devam eden, hadis-i şerifleri ezberleyen Salebe’nin lakabı “mescid kuşu”dur. Bu şahıs Hz. Peygamberden (as) ısrarla zengin olmak için dua ister ve Hz. Peygamber (as) de dua eder. Zengin olduktan sonra mescidi terk ettiği gibi, Zekatını dahi vermekten kaçınmıştır.
Bu ayetler’in bu olay üzerine indirildiği rivayet edilmektedir.
Onlardan kimi de Allah’a şöyle kesin söz (ahd) vermişti. ‘Eğer (Allah) bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, muhakkak zekâtını vereceğiz, gerçekten salihlerden olacağız.’ Ne zaman ki Allah, kereminden istediklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı. Nihayet Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söylemeyi adet edindikleri için Allah da bu işlerinin sonunu, kalplerinde Kıyamet gününe kadar devam edecek bir nifaka çeviriverdi.” (Tevbe 75, 76, 77)
Allah kullarını ölüm gelip çatmadan önce uyarıyor;
  “İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne bir alış-veriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli-açık harcasınlar.”  (İbrahim,31)
   “Sizden birinize ölüm alametleri gelip de: ‘Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka versem ve salihlerden olsam’ demezden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden  (Allah yolunda) harcayın.” (Münâfıkun, 10)

Bir aile reyisi eşine, çocuklarına, anne ve babasına bakmak, onların nafakasını karşılamak zorundadır.
Bunun yanında infak; dede, nene, teyze, hala, yeğen v. b gibi yakın akrabadan başlamak kaydıyla ihtiyaç sahiplerine yaptığı zekât, fitre, sadaka ve diğer yardımlardır.

İnfak: Zekat, fitre ve sadakayı da kapsayan genel bir kavramdır.
Zekat, fitre ve sadakayı da kısaca izah edelim:
Zekat: Sözlükte artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü anlamlarına gelen zekat; dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin Allah rızası için muayyen kişilere vermesi gereken belli miktarı ifade eder.
Zekatın sarf yerleri Kur’an’da ayrıntılı şekilde açıklanmış (Tevbe, 9/60), nisabı da hadislerde belirtilmiştir (Buhârî, “Zekat”, 32, 36, 38, 43). Buna göre temel ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişi diğer şartlar da yerine gelmişse bu mallarının zekatını vermesi gerekir. Nisap altında 20 miskal (80. 18 gr), devede 5, sığırda 30, davarda 40’tır.
Zekatın farz olması için şartlar; malların nami (üreyici) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, borcundan ve asli ihtiyaçlardan fazla olmasıdır.
Yılda bir kez zekat vermek İslam’ın şartlarından biridir.
Fitre: “Fıtr” kelimesi sözlükte "orucu açmak", aynı kökten fıtrat kelimesi ise "yaratılış" anlamna gelir.
“Fıtır sadakası”, Ramazan orucunu tutup bayrama kavuşmanın bir şükran ifadesi olarak fakirlere yaplan bir yardımdır.
Fıtır sadakası halkımız arasnda “fitre” ve "fidye" kelimesi ile de ifade edilmektedir.
Fidye, bazı ibadetlerin eda edilmemesi ya da edası sırasında birtakım kusurların işlenmesi hâlinde ödenen dînî-malî yükümlülüktür. İbadetlerle ilgili fidye, oruç ve hacda söz konusudur.
Sadaka: Sıdk kelimesinin çoğuludur. Sıdk; gerçek, doğruluk demektir. Bir Müslüman’ın gönüllü olarak  ihtiyaç sahiplerine yaptığı maddî yardım anlamına gelir.

İnfak  Namaz gibi sürekli yapılması gereken bir ameldir. Müslüman tüm güçsüzler gibi yoksulu da sever.
Rasulallah’ın (as) “Allah’ım! Bana yoksulları sevdir” diye dua ettiği rivayet edilmiştir.
Fakirlik istenen bir durum değildir.
 “İslam, bir taraftan zenginlere “Veriniz” emrini sıkı sık tekrarlayıp sosyal yardımlaşma ile toplumdaki ekonomik dengeyi temine çalışırken, diğer taraftan fakirlerden de bu durumdan kurtulmaları için gereken gayreti göstermelerini istemektedir.
Felaha eren mü’minlerin sıfatlarından bahsedilirken; “Onlar zekât vermek için çalışırlar.” (Mü’minun, 4) buyrulmaktadır.
Yine hadis de, kişinin kendi el emeğinin en hayırlı rızkı olduğunu, veren elin alan elden üstün olduğunu belirterek insanları sürekli çalışmaya ve vermeye teşvik eder. Ayrıca, İslam, ortaya koyduğu zekât, infak, sadaka, karşılıklı veya karşılıksız yardım ve kurban gibi sosyal yardımlaşma müesseseleriyle, fakirin zengine her an avuç açmasını değil, gerektiğinde bir defa ve tam vermek suretiyle onu, iş güç sahibi, ticaret sahibi etmeyi istemektedir,
Sonuç olarak:
İnfak kimlere yapılır, nasıl yapılır, ne kadar yapılır gibi soruların cevapları ilmihal ve fıkıh kitaplarında uzun uzun anlatılmaktadır. Bu yüzden ben bunlara değinmeyeceğim.
Ancak günümüz Müslümanlarının bu konuda yapması gerekenleri kısaca hatırlatmak isterim.
1.    Allah’ın verdiklerinden infakta bulunmak için çaba harcamalı, veren elin alan elden üstün olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz.
2.    Aylık gelirimize göre, imkanlarımız dahilinde belirlediğimiz miktarı bir borç olarak kabul edip aksatmadan ihtiyaç sahiplerine ulaştırmalıyız.
Az geliri olan az, çok geliri olan çek vermeli, ama mutlaka vermeli
3.    Aile fertlerine özellikle çocuklara namazı öğrettiğimiz gibi infak alışkanlığı kazandırmalıyız. Bunun için mümkünse yardımları bizzat ve aile ferleri ile birlikte yapmak doğru bir yol olabilir.
4.    Yardım taleplerine mümkün mertebe karşılık verilmeli, bir yere yapmaktansa çeşitli yerlere bölerek yapmalı.
5.    Yardıma muhtaç kimseler ziyaret edilmeli, evlerine giderken alış veriş yapılarak bazı ihtiyaçları karşılanmalıdır.
6.    Etrafımızda ihtiyaç sahibi olup olmadığını sürekli gözlemlemeliyiz. Zira onurlu insanlar ihtiyaçlarını söylemeye çekinir.
7.    Yardımı sadece yiyecek, içecek ve giyim gibi ihtiyaçlara indirgemek doğru değil. Özellikle öğrenci ve ilime meraklı insanlara yapılacak kitap yardımı bazı bu ihtiyaçlardan daha çok işe yarayabilir.
8.    Kız çocuklarını ve hanımları da infak konusunda bilinçlendirip el işlemeleri ve yemek kermesleri aracılığıyla yardım çalışmalarına katmak gerekir.
9.    Kardeş aile, öğrenci veya yetim sponsorluğu gibi uygulamalarla belirlediğiniz ihtiyaç sahiplerini kalkındırabilir, onları da başka ihtiyaç sahiplerine yardım edecek düzeye getirebiliriz.
10.  Güvendiğimiz yardım kuruluşlarında gönüllü olarak çalışarak iyilik hareketini büyütüp ve güçlendirmeliyiz.


Unutmayalım ki Allah iyilik yapanları sever….

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİŞİ DOKUNULMAZLIĞI HAKKI

GELECEĞİN ÖĞRETMENİ

KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKI