İSTİKLAL HARBİNİ KAZANMASAYDIK NELER OLURDU?
İSTİKLAL HARBİNİ
KAZANMASAYDIK NELER OLURDU?
Yunanistan
İzmir’den girmiş ülkemizi işgal ede ede Ankara’ya doğru ilerlemişti, onları
durdurup İstiklal Harbi’ni kazanamasak Ankara’yı da işgal edip TBMM’yi ele geçirecekler
ve başımıza Yunan bir yönetici atayacaklardı.
Saltanat
kötüdür diye bizim de onayımızı alıp saltanatı kaldıracaklar ama bununla
yetinmeyip Ümmet’i iyi kötü bir arada tutan siyasi bir liderlik olan hilafeti
de kaldıracaklardı.
Binlerce
yıllık tecrübeyle oluşturduğumuz kanunlarımız ıslah edilmek yerine,
kaldırılacak; düşmanlarımızın kanunlarıyla yönetilmeye başlayacaktık.
Medeni Kanun,
Ceza Kanunu, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Ceza Mahkemeleri Kanunu, Deniz Ticareti
Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, İdare Kanunu gibi kanunlar İsviçre, İtalya,
Almanya ve Fransa gibi Batılı sömürgeci devletlerden alınarak tercüme edilip
uygulanacaktı.
İslam dini
gericilik ve irtica olarak adlandırılacak, İslam’ı savunanlar mürteci ilan
edilecekti.
İşgali ve işgalcilerin
yaptıklarını kabullenmeyip isyanlara başlasak toplu katliamlar yapılacak, isyanları
organize eden liderler vatan haini ilan edilip idam edilecekti. Daha da
durmasak abd’nin şimdilerde işgal ettiği ülkelerde yaptığı gibi başımıza adı Türk,
zihni gavur bir lider atayacaklar; göstermelik demokrasi ilan edecekler ama
seçim yapmamıza izin dahi vermeyecekler, kendi istedikleri adamı asker zoruyla
başımızda tutacaklardı.
Halkın
içinde yetişen ve onlara önderlik yapacak düşünürler kovuşturmaya tabi
tutulacak, öldürülecek, ceza evlerine atılacak, sürgün edilecek ya da kendileri
memleketi terk etmek zorunda kalacaktı.
Milli
ruhumuzu diri tutan, yüzyıllardır ayakta olan, tarihin en birikimli ve
istikrarlı kurumları haline gelmiş, her dinden, mezhepten ve ırktan insanın bir
arada yaşamasına vesile olan ilim yuvaları ıslah edilip, zayıf yanları
güçlendirilmek yerine yasaklanıp kapatılacaktı. Yerine seküler, pragmatist,
bizim köklerimize yabancı, bizi öteki gören ve emperyalist Batı’yı yücelten bir
felsefeye sahip batı türü okullar açılacaktı.
Tarihin en
gelişmiş medeniyetlerinden olan Osmanlı ve Selçuklu medeniyeti yok edilmek için
kütüphaneler ve müzeler yağmalanacak, tarihi birikim yok edilmek istenecekti.
Bin yıldan
fazladır kullandığımız ve kendi dilimize göre uyarladığımız, Arap harflerinden
oluşan Osmanlı Türkçesi ve alfabesi yasaklanacak; yerine Yunan kaynaklı Latin
alfabesi getirilip böylece bir gecede bütün bir toplum cahil, okuma yazma
bilmez hale getirilecekti.
Medreseler
ve mektepler kapatılıp yerine yeni okullar da açılmayacağı için bir nesil
komple cahil bırakılacak, ondan sonra gelenler de aşamalı olarak gavurdan
alınan eğitim sistemiyle eğitilmek adı altında kendi öz benliğinden
uzaklaştırılmaya çalışılacaktı.
Günahıyla
sevabıyla bize ait olan tarih unutturulup yerine batının bizim için yazdığı
tarih öğretilecekti bize.
Bizim
kendimize has mimarimiz, şehircilik anlayışımız, sanat ve müzik anlayışımız
küçümsenip, unutturulup hatta yasaklanıp yerine Batılı değerlerle oluşturulmuş
olanlar yaygınlaştırılacaktı.
Bizi biz
yapan, binlerce yıllık bir arada yaşama kültürümüz yok edilip; ırkçı, ulusçu,
bencil, ötekileştirici, çıkarcı ve güçlünün haklı kabul edildiği bir toplum
yapısı oluşturulacaktı.
Binlerce yıl
bir arada yaşamış, farklılıkların zenginliğe dönüştüğü toplumumuzda, o
farklılıklar ötekileştirme aracına dönüştürülüp iç içe girmiş toplumlar
birbirine düşman ilan edilecekti.
Araplara: “Türkler
sizi sömürüp sonra İngilizlere sattı.” , Türklere: “Araplar sizi İngilizlerle
beraber olup arkadan vurdu, Sünni’ye
Aleviler düşmandır, Ali’ye tapıyor, Alevi’ye Sünniler düşmandır, Yezid’i
destekliyor.” gibi bilgiler yükleyerek toplumu birbirine düşman hale getireceklerdi.
Toplumdaki
doğal farklılaşmaları kötü gösterip Batı’nın ürettiği sağcı-solcu gibi yapay
farklılıkları yasal partiler yoluyla toplumda yaygınlaştıracaklardı.
Bizi öyle
bir hale getirip yozlaştıracaklardı ki faiz, zina, kumar, adam kayırma, kul
hakkı yeme, hırsızlık, yolsuzluk ve benzeri ahlaksızlıkların kötü olduğunu
söyleyecek ve bunları bildiğimiz halde onları yapar hale gelecektik.
Ecdadımızın
giyim-kuşamı ile dalga geçip onların bize dayattığı giyim-kuşamı protokol
kuralı diye dayatılacaktı.
Zamanla
inandığımız gibi yaşamayı bırakıp yaşadığımız gibi inanan bir topluma
dönüşecektik.
İyi ki İstiklal
Harbi’ni kazanmışız ve iyi ki düşmanı vatanımızda barındırmamışız.
Yazımı
İstiklal Marşı’mızın son mısraları ile bitiriyorum.
Hakkıdır, hür
yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, hakka tapan, milletimin istiklal!
Ve selam…
Yorumlar
Yorum Gönder