AYASOFYA CAMİSİNİN İBADETE AÇILMASI ANADOLUNUN ZAFERİDİR!
Ayasofya Kilisesinin Fetih’ten sonra Cami’ye dönüştürülmesi
veya Kılıçla Feth edilen beldenin büyük kilisesinin Camiye dönüştürülmesi
geleneği, kılıç hakkı ve benzeri gibi tartışmalardan bağımsız olarak yazıyorum
bu yazıyı.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Feth etmesi tartışmasız
büyük bir zafer olarak kabul edilir. Bu zaferin adeta tescili Doğu Roma
İmparatorluğundan kalma en önemli eser olan Ayasofya Kilisesinin Camiye
dönüştürülmesi ve İslam’ın şiarı olarak kabul edilen Minarenin de buraya
eklenmesidir.
Bu olay Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki savaşların
Müslümanlar tarafından kazanılmasının ve Müslümanların nihai zaferinin
göstergesi olarak kabul edilmiştir.
İngilizlerin öncülüğünde haçlı zihniyetiyle yürütülen
Osmanlının dağıtılması ve paylaşılması planlarıyla bu durum tersine dönmüş, 20.
Yüzyılın başlarında Müslümanların elindeki toprakların neredeyse tamamı İngiliz
ve yandaşlarının eline geçmişti. Müslümanların hakimiyetinin sembolü olan
İstanbul ve Ayasofya dahil….
İngilizler Osmanlıdan aldığı bu toprakların bir kısmında
kendi kontrollerinde farklı etnik devletler kurdu veya Müslüman halka rağmen yerli
iş birlikçilerine İslam düşmanı yönetimler kurdurarak çekildi.
Osmanlının yönetim merkezi olan Anadolu halkı, İstanbul
öncülüğünde verdiği İstiklal harbi sonunda İngilizlerin öncülüğündeki
emperyalist haçlılara boyun eğmeyeceğini gösterince, İngilizler buradan
çekilmek zorunda kaldı. Anadolu halkı yekvücut bir şekilde ölüm kalım
mücadelesi vererek bağımsızlığını kazandı.
Ancak İstiklal harbi döneminde ülkenin okumuş, yazmış, aydın
ve topluma önderlik yapacak kesiminin çoğu şehit olmuştu. Çanakkale
savaşlarında şehit olanların çoğunluğu ülkenin münevver evlatlarıydı…
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti çağdaş bir İslam Devleti
olarak kurulmasına rağmen, kısa bir süre içinde batıcı ve İslam karşıtı
güçlerin yönetime gelmesiyle laik, seküler, ırkçı ve tek tipçi bir yapıya evirilerek
adeta işgalcilere rahmet okutacak bir zulüm devletine dönüşmüştü. İşgalciler
kovulmuştu ama yerli işbirlikçileri güçlü bir şekilde varlıklarını sürdürüyordu
maalesef.
Bu tekçi ve militarist yönetim çağdaşlık ve batıcılık adına
halkın dinine, diline, kıyafetine, yazısına, eğitim kurumlarına, müziğinden,
folklörüne kadar tüm değerlerine savaş açmış, itiraz edene de acımasızca en
ağır şekilde kitlesel ve bireysel olarak müdahale etmiştir.
İşte bu batıcı ve İslam düşmanı anlayış hayran olduğu ve
çağdaş medeniyet olarak kabul edip hedeflediği batılı dostlarına yaranmak veya
itaatini göstermek adına Ayasofya’yı ibadete kapatarak yukarıda zikr ettiğimiz
zaferin sembolünü adeta düşmana teslim ederek yenilgilerini tescillemişlerdi.
Ayasofya’nın tekrar Cami olarak açılması Anadolu’nun
emperyalist haçlı düşmana karşı hala ayakta olduğunu ve teslim olmadığını
gösteren önemli bir sembolik adımdır.
Onu ibadete kapatan zihniyetin rahatsızlığı da bundandır.
Çünkü zafer kazandıklarını zannediyorlardı. Anadolu halkının dize geldiğini,
yenilgiyi kabul ettiğini, İslam’ı terk edip batıcı emperyalist haçlıya teslim
olduğunu düşünüyorlardı.
Rahatsızlıklarını açıkça ifade edecek cesarete sahip
olmadıkları için Ayasofya’da kılınan Cuma namazı hutbesinde söylenen "Vakıf
malına el süren yanar, lanetli olur!" cümlesini Atatürk’e lanet okundu
diyerek yasayla koruma altına alınmış Atatürk’ün manevi şahsının arkasına
sığınarak korkakça dile getiriyorlar. Veya farklı dolambaçlı yollardan duygu ve
düşüncelerini açık ediyorlar.
Aklıma İsmet İnönü’ye atf edilen şu söz geldi;
“Bir memlekette,
namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”
Bugün namuslu olanlar cesaretlerini ispat edip işgalci İslam
düşmanlarına rağmen Ayasofya’da namaz kıldı. Bu cesaret umarım kurtuluşun da
başlangıcı olur ve batıcı/işgalci zihniyetten en kısa zamanda kurtuluruz.
Vesselam…
Yorumlar
Yorum Gönder