KİMLİK SORUNU
Yeni
Anayasa’nın yeniden konuşulmaya başlanması ve danıştayın andımızın okullarda
okutulmasın kararı “kimlik sorunu ”nu
tekrar gündeme getirdi.
Türkiye
tarihi ve coğrafik konumu gereği farklı ırklardan, mezheplerden ve dinlerden
insana ev sahipliği yapan bu yönüyle belki de dünyanın en zengin ülkelerinden
biridir. Tarihin en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bu topraklara
boşuna medeniyetler beşiği denilmiyor. Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine
tarihi kalıntılara sahip bir toprak parçasında yaşıyoruz. Havası, suyu, coğrafi
konumu, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri gibi sebeplerden dolayı herkesin sahip
olmak istediği bu topraklar tarih içinde sürekli el değiştirmiştir. Çok kültürlü
bir coğrafya olmasının sebeplerinden biri de bu el değiştirmelerdir.
Aynı zamanda
asırlardır Müslümanların denetiminde olması ve Osmanlının yönetim merkezi
olması nedeniyle dünyanın her yerinden Müslümana ve Müslümanların hoş görüsü ve
adaletine sığınan diğer mazlum topluluklara da ev sahipliği yapmış ve yapmaya
devam etmektedir.
Osmanlı hüküm
sürdüğü topraklarda ırk, din, mezhep veya herhangi bir kimlik dayatması
yapmadı. Osmanlılık üst kimliği ile diğer tüm farklı kimliklere müsamaha
gösterdi. Bu yüzden çok sayıda farklı kimlikten toplulukların desteğini alarak
tarihte ender görülen uzun ve güçlü bir yönetim gösterdi.
Osmanlının
varisi konumundaki Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun ilk yıllarında aynı
yaklaşımı göstermiş olmasına rağmen kısa bir dönem sonra “Ulus devletçi”
yönetim anlayışıyla davranmaya başladı ve “Türk
Ulusu” kimliği üzerinden “Tekçi” bir anlayışa evirilmiş oldu.
Tek kimlik
dayatması uzun yıllardır farklı yöntemlerle topluma kabul ettirilmeye
çalışılmaktadır. Onlardan biri de okullarda zorunlu okutulan ve kaldırılan
“Andımız” metniydi.
Böylesi
köklü ve zengin bir coğrafyada bu farklılıkları yok saymak, inkar etmek ve
devlet gücüyle “tek kimlik” dayatmak kendi tarihine ve geleceğine suikasttan
başka bir anlam taşımıyor.
Bu durum
geçmişte kader birliği yapmış başta Türkler ve Kürtler olmak üzere diğer
ırkların bir birine güvenini sarsmakta ve kardeşlik bağları zaman içinde
gittikçe zayıflamaktadır. Aynı zamanda asırlardır bir arada yaşamış mabetlerini
yan yana yapmış, komşuluk ve akrabalık ilişkisi kurmuş farklı din ve mezhepler
arasındaki güven ve bir arada yaşama kültürünü de zayıflatmaktadır. Bu güne
kadar bu dayatmaların toplumda bir karşılık bulmamış olması veya çok az bir
karşılık bulmuş olması bu politikanın gerçekçi olmadığını göstermektedir.
Yeni Anayasa
çalışmalarının konuşulduğu bir dönemde bu durumun mutlaka tahlil edilmesi ve
adil bir “Üst Kimlik” belirlenip ülkede var olan etnik ve dini kimliklerin
tamamının tanınması ve kendilerini güven içinde hissetmesi sağlanmalıdır.
Bu bağlamda “Öze Dönüş Hareketi” tarafından
hazırlanmış “Kimlik Sorununa Çözüm
Arayışı” raporu önemli bir metin. STK’ların bu süreçte yapmış olduğu
çalışmalar ve ortaya koyduğu teklifler muhatapları tarafından önemsenmelidir.
Öze Dönüş
Hareketi üst kimlik olarak “Türkiyelilik” kimliğini teklif etmekte ve
Türkiyelilik üst kimliği altında ülkede ne kadar etnik, dini ve mezhebi kimlik
varsa tanınması gerektiğini teklif etmektedir.
Vesselam…
Yorumlar
Yorum Gönder