İslami Mücadele ve Suriye: Yaman Çelişki
Kelimeleri ve kavramları gerçek anlamlarıyla
ve yerli yerinde kullanmak birçok sorunu kendiliğinden ortadan kaldırır. Aksi
halde kavram kargaşası ve anlam kargaşası çıkar ki bu da birbirimizi anlama
konusunda önümüze çıkan en büyük engel oluverir.
Bizi biz olmaktan çıkartan
sebeplerin başında dilimizin dönüştürülmesi
ve yazımızın değiştirilmesi
gelmektedir. Bizi biz yapan ‘’ümmet
bilinci’’ ortadan kaldırılınca,
İngilizlerin dayatmalarıyla çizilen suni sınırlar kutsanır hale gelmiş o
sınırlar içine gönüllü olarak hapis olan ve bu hapsi de kutsayan toplumlara
dönüştürmüşüz kendimizi.
Oysa bizim
iman dolu göğsümüz gibi serhada sahip bir topluluk olmamız gerekmiyor mu? İ'la-yı
Kelimetullah için yaşayan, yalnız Allah’a boyun eğen ve
yalnız Allah’tan yardım dileyen bir topluluk.
Arap’ın
arap olmayana üstünlüğü olmayan, üstünlüğün takvada arandığı bir topluluk.
Kınındaki
kılıçları sadece Allah’a isyan olduğunda
çıkartan bir topluluk.
Adil,
emin, hakperest, mazlumun yanında, zulme karşı, geçici dünya için değil ebedi
hayat için yaşayan bir topluluk.
Zalimlerin asla yanında olmayan, kendi evladı
bile olsa zulmünün affedilmediği bir topluluk.
Üç kişi
bir araya geldiğinde mutlaka içlerinden birini imam seçen bir topluluk.
Allah’a, Resul’üne ve kendilerinden olan imama itaati
esas alan bir topluluk.
En büyük cihadın zalim sultana karşı hak sözü haykırmak olduğuna inanan
bir topluluk.
Güneşin
doğup battığı her yere Allah’ın adını ulaştırmak için çalışan bir topluluk…
Kullandığımız
kavramlar iğdiş edilmiş, körün fil tarifine dönüştürülmüş en hayati
kavramlarımız konusunda bile hemfikir olamıyoruz. ‘’Hemfikir’’ olamayınca da ‘’ham
fikir’’ kalıyoruz.
Ham fikir
sahipleri başına geleceklerden habersiz eline elma şekeri verilmiş tecavüz edilmeye
götürülen çocuk gibi güle oynaya gidiyor, nereye gittiğini bile bilmeden.
Öyle ki
evrensel olan İslami kavramları bile sadece kendi suni sınırlarımıza hapis
etmişiz hem de içlerini boşaltarak. Kendi ordumuza kimi zaman yaptırılan onca
zulme onca İslam düşmanlığına rağmen ‘’peygamber
ocağı’’ diyebiliyorken, sınırımızın hemen ötesindeki ordu ‘’Esed’in
piçleri’’ oluveriyor nedense. Sanki o ordudaki askerler bizim ordumuzdaki
askerlerden farklıymış gibi. Bizim askerimize kurşun sıkan hain terörist, Suriye askerine kurşun sıkan kahraman mücahit oluveriyor. Nedense bizim ordumuzda ölen askere şehit derken, Suriye ordusunda ölen
askere murdar denilebiliyor...
İslami
kavramlar kime hizmet ediyor, ne amaçla kullanılıyor, biz buna nasıl çanak
tutabiliyoruz. Bu ne yaman çelişki böyle.
Zalim Esed’e
karşı İslami düzen kurmak için savaştığını iddia edenlerin Amerika,
Fransa,Suudi Arabistan, Katar ve İsrail’in oluşturduğu blokta yer almaları
ağızlarında özgürlük ve demokrasi şekeri güle oynaya nereye gittiklerini bile
bilmemeleri ne acı.
Oysa
İslami mücadele vermek için İslami yol ve yöntem kullanmak gerektiğini, İslami
hareket metodu diye bir metodun olduğunu ve bu metodun da Rabbani olduğunu,
Kur’an tarafından ortaya konulduğunu, Hz. Peygamber tarafından da pratize
edildiğinin bilinmesi gerekmiyor mu?
Kolay
yoldan, kafirlerin ve zalimlerin desteğiyle, bir zalimden kurtulmanın daha
büyük bir zulme rıza göstermeye kapı açacağını anlamak zor olmasa gerek.
Dün Hz.
Osman’ın kanlı gömleğini Şam sokaklarında dolaştıranlar onun hesabını sorma
bahanesiyle İslami kavramları kullanarak
Hz. Ali’ye lanet okutuyorlardı. Bugün aynı Şam sokaklarında özgürlük ve
demokrasi bayrakları dolaştıranlar yine İslami kavramları kullanarak İslam devleti kurma düşüncesiyle Siyonist İsrail’in arz-ı mevut hayallerinin
temellerini sağlamlaştırıyorlar.
Bu ne yaman çelişki.
Yorumlar
Yorum Gönder