Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İDAM MI? MÜEBETT Mİ?

Geçtiğimiz Nisan ayında Kars’ta Mert isimli 9 yaşındaki bir çocuğa tecavüz edilip öldürüldüğü haberi düşmüştü ajanslara. Ajanslara düşen bu haber kamu vicdanına da düşmüştü elbette. Ateş sadece düştüğü yeri yakmamış, Mert’in ateşi başta yakınları olmak üzere hepimizin yüreğine yakmıştı. Tecavüzcü katil Aykut Balk yakalanmış, deliller toplanmış zanlı suçunu itiraf etmiş. Mahkeme geçtiğimiz günlerde sonuçlanmış ve ağırlaştırılmış müebbet yani ömür boyu hapis cezası vermiş. Mahkeme müebbeti vermiş vermesine de bu ceza kime verildi? Diye sormak lazım. Bu ceza Aykut’un ailesine mi verildi yoksa Aykut’a mı? Suçlu yatacak hapiste ne olacak peki bir düşünelim. Aykut’un annesi, babası, dedeleri, nineleri, kardeşleri, dayılar, amcaları, halaları, teyzeleri, yeğenleri, kuzenleri neler yaşayacak, Aykut la beraber bunlarda cezalandırılmıyor mu? Bu aile katil tecavüzcü bir akrabalarının ceza evinde olmasının her türlü psikolojik ve sosyolojik baskısını maddi ve manevi olarak ömür...

BİR ÂLİMİ DİNLEMEK…

BİR ÂLİMİ DİNLEMEK… Cevdet Sait ’in de katıldığı “İslam ve Şiddet” paneline katıldım hafta sonu. Cevdet Sait seksen küsür yaşında bir ihtiyar delikanlı. Beli Bükülmüş, sakalı ağarmış ama yerinde duramayacak kadar heyecanlı. Doyamadım dinlemeye. Panel sonrası sordum döndü mü yoksa otelde mi? Diye. Bizim kültürümüzde misafir otele değil eve götürülür demiş, davet ettiler bulunduğu eve gittim. Gece geç saatlere kadar oturduk konuştuk, biz sorduk o anlattı doyamadım…. Bir gün önceden uykusuzdum ben dayanamadım ama onda yorgunluk emaresi yoktu… Çok heyecanlıydı bildiklerini anlatmak istiyordu, daha çok konuşmak, daha çok dinlemek istiyordu, gün bitmesin, uyumayalım, konuşalım diyordu lisanı haliyle. Ayrıldık ama onun naif sesi kulaklarımdan hiç gitmiyor… Çok şey anlattı ve anlatmak istediği daha çok şey vardı. Kitaplarını okuduğumda bu kadar net anlayamamıştım Sait’i. Canlı canlı dinlemek mimikleri, jestleri, ses tonu söylediklerini daha etkili kılıyordu. Keşke bir de...

FUAT YILDIRIM OLAYI VE DİYANETİN SİYASETLE İMTİHANI

Gezi olaylarında en çok konuşulan konulardan biri de eylemcilerin Beşiktaş’taki Bezmi Alem Valide Sultan Camisine girdiği ve orada içki içtikleri haberleri idi. Basında cami içinde çekilmiş içki kutularının resimleri yer alıyordu ve Başbakan konuşmasında bu olaydan söz ediyordu. İşte diyanetin imtihanı da burada başlıyor. Anadolu Ajansı 22 Kasımda olayın başkahramanı, olay sırasında ve devamında üç gün boyunca camide eylemciler ile birlikte olan kişi müezzin Fuat Yıldırım ile ilgili bir haber yayınladı. http://www.aa.com.tr/tr/haberler/424566--muezzin-yildirim-gezide-yasadiklarini-anlatti Haberde müezzin Fuat Yıldırım’ın Diyanete haksız yere sürgün edildiği için dava açtığı yazıyordu. Önce Başak Şehir’in Kayabaşı köyüne, oradan da evine doksan km uzaklıktaki Kaya Şehir Hz Hüseyin Camiine sürgün edilmiş. Eşinin lösemi hastası olduğu basına yansıyınca Karaköy’deki Arap Camiini geçici görevle verilmiş müezzin. Fuat Yıldırım olayı başından itibaren tüm ayrıntıları ile an...

İZMİR: TECAVÜZCÜSÜNE AŞIK OLMUŞ ŞEHİR

Hafta sonu İzmir’deydim, İzmir’e Mazlumder’in Genel Yönetim Kurulu (GYK) toplantısı için gitmiştik. Toplantı oldukça hararetli geçti, gece geç saatlere kadar sürdü. Hem derneğin iç sorunları, hem de ülkenin ve bölgenin içinde bulunduğu durum değişik bakış açıları ile uzun uzun tartışıldı . Mazlumder değişik İslami kesimlerden oluşan bir insan hakları platformudur, Türkiye’de bulunan hemen her gruptan kardeşin içinde bulunduğu bir platform. Bu yüzden meselelere değişik bakış açılarıyla bakabilen oldukça yetkin bir kadroya sahiptir. Böyle olunca toplantılar uzun sürse bile adeta bitmesini istemiyorsunuz. Değişik görüşlerin saygı içinde konuşulduğu ve tartışıldığı çok fazla platformumuz kalmadı maalesef. Pazar günü İzmir şubeden kardeşler bize İzmir’i gezdirdi. Gezi çok verimli geçti. Uzun yıllardır hemen her yıl en az bir kez gittiğim bir şehir İzmir, ama hiç bu yönüyle tanımamıştım ve bu yönünü hiç bilmiyordum İzmir’in. İzmir Türkiye’nin sembol şehirlerinden biri hiç şüphesiz ...

ADAM OLAMAYAN VALİ OLMAK YA DA ÖZE DÖNÜŞ

  Adam olmakla ilgili bir kıssa anlatılır, “vali olmuşsun ancak adam olamamışsın” özdeyişiyle biten. Sistem toplumu tam da “adam olamayan vali” haline getirmek için çalışıyor. Bu durum toplumun adeta genetiğine işlemiş. Çocuklara genel de şu soru sorulur: Söyle bakalım büyüyünce ne olacaksın? Doktor olacağım. Öğretmen olacağım. Mühendis olacağım. Futbolcu olacağım v.b gibi cevaplar genelde beğenilir. Çünkü o meslekler toplumda seçkin mesleklerdir, iyi para kazandıran mesleklerdir. Ayrıca o meslekleri kazanabilmek için çok çalışmak icap etmektedir. Demek ki bu çocuk zeki ve çalışkan bir çocuktur. Ebeveynler bu konuda özellikle tembihte bile bulunur sana ne olacaksın diye sorduklarında şöyle de diye. Oysa ebeveynin çocuklardan istemesi gereken şeyin birinci derecede iyi, bilgili, ahlaklı, namuslu, şeref ve haysiyet sahibi bir insan olmak olmalı değil mi? Kısacası çocuklardan istediğimiz   “adam olmak” olmalı değil mi? “İyi bir insan” olsun da mesleğinin ...

STK’LARIN UYUŞTURUCU İLE İMTİHANI

STK (Sivil Toplum Kuruluşu) kavramı,   Yasin Aktay’ın deyimi ile batıdan aldığımız ödünç kavramlardan biridir. Her sivil toplum yapılanması STK olarak isimlendirilmeye bilir, cemaat, vakıf, cemiyet, grup v.s olarak da adlandırıla bilir. Önemli olan isimler değil ortaya koyulan işlevlerdir. Adana’da çalışan çok sayıda STK ve diğer sivil toplum kuruluşu, düzenli olarak bir araya geliyor.   Ülkemizde ve yurt dışında meydana gelen üzücü olaylarda, özel olarak bir araya gelinip mevcut gündem ile ilgili neler yapılabileceği konuşulur eylemler organize edilir, yardım çalışmaları ve kamu oyu oluşturma adına çeşitli etkinlikler yapılır. Bunlar olması gereken takdire şayan çalışmalardır. Hiçbir gündem olmasa bile bu kuruluşların bir araya gelip çay içmesi bile bana göre toplumsal iletişim ve dayanışma açısından çok önemlidir. STK’ların görevlerinden biri de devletin ya da hükümetin yapmış olduğu çalışmaları denetlemek ve toplumun ihtiyaçlarını belirleyip bu ihtiyaçların kar...

İSLAMDA ŞİDDET ÜZERİNE

  Mekke’nin hakim güçleri Müslüman olanlara şiddetin her türlüsünü uygularken Yasir ve ailesi gibi bir çok Müslümanı işkenceler ile öldürürken bile Hz Peygamber(a.s) onlara “sabır” tavsiyesinde bulunmuştur. Müslümanların arasında çok iyi savaşçılar olmasına rağmen, düşmanlarına suikast düzenleyip Müslümanlara yapılanların intikamını alabileceği halde, bunu yapmamış ısrarla müşrikleri “hakka ve adalete”   davet etmiş, Müslümanlara sabır telkin etmiştir. “Bir gün Abdurrahman bin Avf ve beraberinde bir grup Mekke’de Hz. Peygamber’e(a.s) gelip: ‘Ya Rasulallah! Biz müşrik iken hiç kimseye boyun eğmezdik, ancak Müslüman olduktan sonra boynumuz büküldü,’ diye dert yandılar. Bunu üzerine Hz. Peygamber(a.s) “Ben affetmekle emrolundum , onun için kimseyle vuruşmayın,” buyurdu. Cihada ancak Medine’ye gittiğinde müsaade etti.”(Bunlar İbni Kesir’in ifadeleri) “Ellerinizi(savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin!”… (Nisa 77) ayeti bu olay üzerine nazil olmuştur. Bu ...

TÜRKİYE, İRAN VE İSLAMİ HAREKETLER

20. Yüzyılın başlarında İngiltere öncülüğündeki emperyalistlerin şekillendirdiği bölgemiz, o gün bu gündür gün yüzü görmüş değil. Suni sınırlar, kukla yönetimler, ihtilafların kışkırtılması ile bir birine düşman edilen kavimler, mezhepler, dini yorumlar artık bir birini öldürme noktasına getirilmiş durumda. İngiltere’nin şekillendirdiği bölge şimdi ABD öncülüğündeki emperyalistlerin kontrolüne geçmiş durumda. Zamanında İngilizlerin oluşturduğu sınırlar ve sorunlar ABD’nin bölgeyi istediği gibi sömürmesine yetmiyor olmalı ki, ABD yeni sorunlar ve yeni sınırlar peşine düşmüş durumda. Ya da “Siyonist işgalci’nin” güvenliği ve işgali büyütmesi için mevcut sorunlar yeterli gelmiyor. Dünyadaki şiddetin kaynağı ve üreticisi ABD ve müttefikleri olmasına rağmen, bölgemizde gerek devletler bazında gerek terörist örgütler eliyle oluşturulan şiddet sarmalının baş sorumlusu olmalarına rağmen, ABD ve müttefikler oluşturdukları şiddet sarmalını gerekçe göstererek bölgemize müdahale edeb...

İSLAMİ HAREKETLER ÜZERİNE

İslami hareket’i Müslümanların dünyayı İslami değerlere göre dönüştürme çabası olarak tarif edebiliriz. Bu tanım modern zamanlarda İslami değerleri topluma hakim kılma çabalarının ortak adıdır. Bu genel tariften yola çıkarak, bu amaca matuf Müslümanların yaptığı tüm çalışmalar İslami hareket olarak adlandırılabilir. Bu bağlamda her Müslümanın kendi şart ve imkanları dahilinde İslami hareketin içinde bulunması bir zorunluluktur. Zira İslam fert olarak yaşanacak bir “bireysel Müslümanlık” dini değildir. İslam Müslüman bireylerin İslami hareket içinde yer almasını emr eder. İslami Hareket’in teorisi ve pratiği İslam’ın temel kaynaklarına dayanmak zorundadır. Harekete tabi olanlar da bu konuda sorumludur. Bir şahsın sakallı olması, namaz kılması, başını örtmesi onun İslam’ı bildiği ve gerek anlamda yaşadığı anlamına gelmediği gibi. Bir hareketin isminde İslami bir kavramın geçmesi de onu İslami hareket yapmaz, zira adından da anlaşıldığı üzere bir çabanın islami olabilmesi iç...

TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU ÜZERİNE

Osmanlı döneminde eğitim veren bütün eğitim kurumları kapatılarak, yerine eğitimi devlet tekeline veren “Tevhid-i Tedrisat” kanunu 3 Mart 1924 yılında çıkarılmıştır. Bu kanunla Anadolu’nun her köşesinde eğitim çalışmalarını yürüten geleneksel medreseler ve azınlık okulları yasaklanmış, yerine eğitim yapacak başka bir alternatif de koyulmayınca ülke bir eğitimsizler yurduna çevrilmiştir. Daha sonra 1 Kasım 1928 yılında “Harf Devrimi” yapılarak bin yıllık bilgi birikimi yasaklanmış, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetini kuran millet bir gecede okuma yazma bilmez bir topluluğa dönüştürülmüştür. Birkaç nesil hiçbir eğitim almadan cahil yetişmiştir. Yeni oluşturulan sistemle baba ve dedelerinin okuma yazma bilmediği nesiller, eğitim-öğretim çalışmalarının içine alınarak,   seküler kafa yapısına sahip, tarihinden ve kültüründen kopuk, düne kadar kendisini yok etmek isteyen batıya hayran ve tek amacı onlar gibi olmak isteyen tek tip bir nesil yetiştirmeye çalışmışlardır. Bu s...

YENİ TÜRKİYE VE ZİNDANDAKİLER…

Son dönemde iktidar tarafından en çok kullanılan kavram “yeni Türkiye” kavramıdır. Bu kavram toplumda heyecana yol açtığı gibi devlete bakış açısını ve devletten beklentileri de beraberinde getirmektedir. İktidar adeta artık hiçbir şey eski Türkiye’deki gibi olmayacak demektedir. Bu durumda en çok heyecanlananların başında eski Türkiye’de zülüm görmüş dindar kesim gelmektedir. Bu insanlar eski Türkiye’de kız çocuklarını okula gönderemiyor, başını açmadan çalışamıyor, işyerinde kimliğini gizlemek zorunda kalıyor, fikir ve düşüncelerini açık açık söyleyemiyor, kısacası tam bir kuşatılmışlık, dışlanmışlık ve ötekileştirilmişlik durumu yaşamaktaydı.  Eski Türkiye’nin bir gerçeği olan olağanüstü hal dönemlerinde, İslami düşüncesinden dolayı Müslümanlar sistem düşmanı, vatan haini gibi algılanarak, haklarında suç uydurulup çıkarıldıkları DGM’lerde polisin gözaltında işkenceyle imzalattığı ifade tutanakları delil olarak kabul edilip ceza evine tıkılıyorlardı. Eski Türkiye’de derin devl...

AK PARTİNİN ADALETİ VE ZİNDANDAKİLER

Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi devlet politikası inkâr ve dönüştürme mantığı ile şekillenmiş, bu mantığın temsilcisi Partiler yıllarca Tek başına ülkeyi yönetmiştir. Bu topraklarda yaşayanların tarihi, medeniyeti, dini, dili, ırkı, mezhebi, kıyafeti, dış görünüşü,   yazısı… Kısacası neyi varsa inkâr edilmiş. Onun yerine batı medeniyeti ve değerleri ile dönüştürülmeye çalışılmıştır. Ülkenin resmi politikasındaki hedef “batı uygarlığının seviyesine çıkmak” olarak gösterilmiştir. Bu inkâr ve dönüştürme politikalarına itiraz etmek vatan hainliği ile eş tutulmuş, itiraz edenler suçlu ilan edilmiş ve suçlananlar ya ülkeden kaçarak canını kurtarmış, ya yakalanıp yargısız infazlarla öldürülmüş ya da zindanlara atılmıştır. Bu kısa hatırlatmadan sonra gelelim sadede Ak Parti yukarıda saydığım inkâr ve dönüştürme politikalarına itiraz eden bir dil kullandığı için iktidara oldukça güçlü gelebilmiştir. Zira kurucusu ve halen lideri olan Tayyip Erdoğan da sisteme itiraz ettiği iç...

BİRLİKTE İŞ YAPMAK ÜZERİNE…

Resim
“Birlikten kuvvet doğar” ve “Nerede çokluk orada yokluk” diye bir biriyle çelişkili duran iki söz vardır. Aslında bu sözler bir biri ile çelişmez, çünkü birlik ile çokluk eş anlamlı değil benzer fakat farklı anlamlı iki kelimedir. Birliğin söz konusu olduğu yerde düzen, amaç, hedef vardır. Çokluk ise sadece sayının fazla olduğu anlamına gelir. “Birlikte iş yapılmasından” söz edilir ama “çoklukla iş yapılmasından” söz edilmez örneğin. Birlikte bir iş yapıldığı zaman hangi işin, ne zaman, nasıl ve kimler tarafından yapıldığı bellidir. “Sayıca çok olduğumuz halde niye zayıfız, dünyada bir milyon beş yüz bin Müslüman olmasına rağmen niye az sayıdaki Siyonistler bize zulmedebiliyor, %99’u Müslüman bir ülkede niye Müslümanlar ikinci sınıf, halen eziliyor?” gibi soruları sık sık duyarız. Bu soruların cevabı çok basit “Biz çoğuz ama birlik değiliz.” Birlikte bir nizam, bir hiyerarşi vardır. Çoklukta ise fazlalıktan dolayı karmaşa, düzensizlik vardır. “Çokluk birlik içinde hareket...