ÖNCÜ NESİL ÜZERİNE…
Öncü nesil mi? Ölü nesil mi?” başlığı ile yazdığım yazı
olumlu ve olumsuz çok sayıda tepki aldı. Şunu öncelikle belirteyim ki, o yazıyı
karalama, kötüleme, aşağılama, ötekileştirme, şeytanlaştırma, itibarsızlaştırma
gibi olumsuz bir amaçla yazmadım. Eleştirme, düşündürme, tartıştırma, uyarma
kısacası “Hakkı ve Sabrı Tavsiye” amacıyla yazdım.
Adana içinde ve dışında bulunduğum birçok ortamda defalarca
bu konuda dedikodu ve gıybet edildiğine şahit oldum ve bundan rahatsızlık
duydum, bu yazıyı yazmamı tetikleyen konulardan biri de budur.
Müslümanlar gruplara ayrılmış, her grup kendi içinde kapalı
devre çalışmalar yapıyor. İnsanlığın ve Ümmetin ortak sorunları olduğunda hepsi
aynı anda harekete geçmeli ve ortak tavır geliştirmeli. Bu yapılmıyor ise grup
fertlerinin lideri ya da yöneticilerini buna teşvik etmeli, bundan şikâyet
etmeli ve yapılması için çaba harcamalıdır.
Asıl olan grup ya da lider değil
İslam’dır bu hiçbir şekilde unutulmamalıdır. Bu durumdan son derece
rahatsızlık duymam bu yazı yazma sebeplerinden biridir.
Eleştiri; düşüncesine güvenen, yaptığı işin doğruluğundan
emin olan insanlara güç verir. Eleştiri sayesinde eksiklerini görür, kendisine
göre doğru olan bir kısım hareketlerin başkaları tarafından yanlış görüldüğünü
fark eder ve düzeltir. Aynı zamanda kendisine güveni olmayan, gittiği yolun
doğru olduğundan emin olmayan, şüpheler içerisinde olan ise eleştiriden
rahatsız olur ve bunu kendisine yapılmış saldırı gibi algılar. Dolayısı ile eleştiri
yapana bakış açısı da buna göre şekillenir.
Marka olmuş, kendisini topluma kabul ettirmiş olanlar, eksik
yönlerini, aksaklıklarını tespit ettirmek için denetim kurumlarından ücret
karşılığı kendilerini denetlettirirler. Zira Hz Ömer (r.a) efendimizin maaşla
adam tutarak “bugün Allah için ne yaptın?” diye sordurduğu nakledilmektedir.
Yazıya olumlu anlamda çok sayıda eleştiri gelmiş olmasına
rağmen bu konuya girmeyeceğim.
Yazıya gelen olumsuz tepkilere gelince; hocaya hakaret
ettiğim, kullandığım dilin ağır ve yıkıcı olduğu, programlara katılındığı halde
bunu görmediğim, cemaatler arası fitne çıkarmak istediğim, kıskançlık ve haset
içinde olduğum, gibi iddialar var.
Kullandığım hiçbir kelimeyi hakaret kastı ile kullanmadığım
halde öyle algılanmış, bundan dolayı başta yazının muhatabından, sonrada okuyup
rahatsız olan kardeşlerimden özür diliyorum ve helallik istiyorum. Misilleme
kastıyla şahsıma söylenenlerden dolayı da hakkımı helal ediyorum.
Programlara bu camiadan insanların katıldığını gördüm ve
biliyorum, eleştirim kurumsal olarak destek verilmemesine idi, şahısların
katılmamasına değildi.
Cemaatler arası fitne çıkarma gibi bir eylemden Allaha
sığınırım, en çok istediğim şey Müslümanların aralarındaki ihtilafları bir
tarafa bırakarak ortak düşmana karşı beraber hareket etmeleridir.
Kıskançlık ve haset konusuna gelince bunlar kalbi
hastalıklardır, kardeşlerim böyle bir hastalık sezmiş ise Allahın benden ve tüm
Müslümanlardan bu hastalıkları uzaklaştırması için dua etmelerini istiyorum.
Yazımı hoca okumuş ise okuyan diğer Müslümanlar şahidim
olsun ki, ben Asr Suresinde emredilen vazifemi yerine getirdim, hocaya düşen de
Zümer süresi 18. Ayetin emrini yerine getirmektir.
Sonuç olarak; gündemimiz Filistin olmalı, Siyonist
işgalcinin saldırılarına karşı hep beraber neler yapmalıyız olmalı, Filistin
meselesi ümmeti birleştirecek yegâne dava iken bizi ayrıştıran davaya
dönüştürmeyelim.
Bizim en büyük düşmanımız ne Siyonist işgalci, ne büyük
şeytan ABD, ne komünizm, ne de küresel emperyalizmdir. Bizim en büyük
düşmanımız asabiyettir. Cemaat dediğimiz grup asabiyetini, mezhep asabiyetini,
coğrafya asabiyetini, ulus asabiyetini kısacası her türlü asabiyeti bırakıp
Allah’ın ipine toptan sımsıkı sarılmadığımız müddetçe hem dünyada hem Ahret’te her
türlü mağlubiyeti hak etmiş sayılırız.
Vesselam.
Yorumlar
Yorum Gönder