KÜRT SORUNU MU, KÜRTLERE YAPILAN ZULÜM MÜ?
“Kürt sorunu” kavramı Kürtlerin sorun olduğu
algısı oluşturuyor. Oysa kast edilen Kürtlerin sorun olduğu değil, Kürtlere
yapılanların sorun olduğudur.
Bilindiği
gibi Osmanlının yıkılmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti,
kuruluş felsefesi olarak, “birlikte
yaşamayı esas alan” bir devlet idi. Bu yüzden ülkede yaşayan Kürtler dahil,
diğer kavimler tarafından desteklenmiştir.
Ancak kısa
bir dönem sonra devlet, bir kısım paşaların yaptığı askeri ve siyasi darbelerle
halifeliğin kaldırılması, devrim yasalarının getirilmesi ile “laik, batıcı ve ırkçı” bir hale
bürünmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Türklerin
devleti olduğu, bu devlette yaşayan başka bir kavim olmadığı hepsinin Türk olduğu
ve Türklerin üstün olduğu gibi bir politika güdülmüştür.
Bunun sonucu
diğer kavimlerde olduğu gibi Kürtlerde de haklı olarak bir itiraz başlamış ve
ülkenin en kalabalık ikinci kavmi olması nedeniyle de bu itirazlar ses
getirmiştir. O dönemin tek partili hükümeti, yapılan itirazları ” vatana ihanet” gibi değerlendirince
Kürtlere katliamlar, sürgünler, yağmalar bizzat devlet eliyle yapılmıştır.
Devlete
hakim olan batıcı laik diktatörlerin bu politikası halk tarafından hiçbir zaman
tasvip edilmemiştir. Türk halkı Kürtlerin gördüğü zulümlerde Kürtlerin yanında
olmuş, sürgün edildikleri yerlerde bağırlarına basmış ve yapılan zulmü
kendilerine yapılmış gibi düşünmüşlerdir.
Kürtler de
dahil kendilerine muhalefet eden kim varsa zulmeden tek parti döneminin bitmesi,
milletin bu zihniyeti sandığa gömmesi ve
bir daha fırsat vermemesi bunun en bariz göstergesidir.
Millet tek
parti zihniyetini sandığa gömdü gömmesine ama bunlar ellerindeki devletin
güvenlik güçleri, istihbaratı, bürokrasisi, medyası ve ekonomisi üzerindeki
etkilerini kullanarak adeta devlet içinde devlet gibi çalışarak, darbelere
zemin hazırlayıp sonra da bunları bahane ederek darbeler yapıp yine ülkeyi yönetmeyi
sürdürmüşlerdir.
En son 80
darbesi de ülkede “Sağ-Sol, Alevi-Sünni,
Kürt-Türk kavgaları” çıkarıp daha sonrada bunları bahane ederek yapılan
darbelerden biridir.
Bu darbeler
sırasında yine başta Kürtler olmak üzere ülkede iktidara itaat etmeyen kim
varsa büyük zulme uğramışlardır.
80
darbesinden sonra Millet artık bir birine düşmez, bunların oyunlarına gelmez
olunca bu kez Kürtlerin içinden çıkartılan “sosyalist,
laik PKK örgütü” ile tek parti döneminin millete yaşattıklarını Kürtlere yaşatmaya
başladılar.
PKK kendisini
Kürt halkının hamisi olarak görüp, kendisine itaat etmeyen, düşüncesini
benimsemeyen Kürtleri “hain ve Kürdistan’a
ihanet“ içinde olmakla suçlayarak zulümler yapmaya başladı.
Ama Müslüman
Kürt halkı devletin zulümlerine boyun eğmediği gibi PKK zulmüne de boyun
eğmedi. Kürtlerin hakkını savunma bahanesi ile onları dinlerinden ve
kimliklerinde koparma çabasına pirim vermedi.
Bu arada bir
kısım Kürt aydın ve alim devlet ve PKK dışında üçüncü bir yol olduğunu Kürtlerin
ve diğer milletlerin ancak İslami bir mücadele ile kurtulabileceğini savunuyor
ve örgütleniyordu.
90’larda bu
Kürt aydın ve mollalara dönük yapılan saldırılarda Kürt halkı adeta PKK’nın
kucağına itilmiş ya devlete itaat edeceksiniz size yapılan zulümlere ses
çıkarmayacaksınız ya da PKK ya katılıp başka bir zalimle iş birliği yapacaksın
denilmişti.
90’larda ki
karanlık saldırılarda PKK işbirlikçiliği ve münafıklıkla suçlanan Müslüman Kürt
önderlerden Molla İhsan Yeşilırmak, Molla Ubeydullah Dalar, İzettin Yıldırım
Hoca, Gıyasettin Uğur, Ahmet Aydın ve Fidan Göngör gibi onlarcası bu karanlık
oyun içinde şehid edildi. İslami mücadele içinde olan binlerce Kürt ise yapılan
baskılar sonucu batıya göç etmek zorunda kaldı.
Son
seçimlerde Abdullah Öcalan’ın yaptığı barış, silahsızlanma ve siyasi çözüm
çağrısı ile başlayan “barış süreci” Kürt
halkı tarafından desteklenmiş ve bu dili kullanan parti ciddi bir oy alarak
meclise girdi. Bu kez PKK bunu kendi silahlı mücadelesine verilen destek olarak
görüp, dağdaki silahlı mücadeleyi şehirlere taşıdı. Kendisine bir iktidar alanı
açarak devletleşme sürecine girdi. PKK HDP’nin aldığı oyu Kürt halkının PKK’ya
desteği gibi görmekle halktan ne kadar kopuk olduğunu ve halkı anlamadığını
ortaya koymuştur.
Kürt halkı
HDP’ye barış söyleminden dolayı oy verdi, silahlar susacak, Kürt halkı hakkını
siyasi mücadele yoluyla aramaya devam edecek diye oy verdi, öz yönetim ilan
ederek yaşam alanlarını kazılan çukurlarla açık cezaevine ve savaş cephesine
çevirmek için değil.
Geçmişte
devletin paşaları ve tek parti zihniyeti tarafından Kürtlere yapılan zülüm,
şimdi kandildeki PKK komutanları ve onların sivil uzantıları tarafından
yapılmaya başlanmıştır.
“Yani anlaşılan Kürtler sorun değil,
Kürtlere yapılan sorundur.” demek daha doğru bir yaklaşımdır.
Bu sorun da
ancak Kürt-Türk ve diğer kavimlerin “kardeşlik
hukuku içinde birlikte yaşama iradesi” ortaya konularak çözülebilir.
Vesselam…
Yorumlar
Yorum Gönder