ONLAR TARİH OKUMAZLAR Kİ!...
Geçmiş, yola çıkmış bir düşünce için anlam ve değer taşır.
Sizin bir yolunuz ve menziliniz yoksa geçmiş sizin için bir anlam ifade etmez.
Gelecek kaygısı olanların geçmiş bilinci de olmalıdır.
Geçmiş bilinci ise ancak sağlıklı bir tarih bilgisi ile oluşur.
Tarih bilinci geçici tatmin duygusu veren, övgü ve sövgü ile
değil, kavrayış sağlayan bilgiyle oluşturulabilir.
İslam geleneğinde tarih, bir yönüyle dini ilimlerin, öbür
yönüyle sosyal düşüncenin bir unsuru olarak görülmüştür. Tarihi geçmişten ibret
ve kuvvet almak şeklinde düşünmek gerekir.
İlim adamlarımız içinde yaşadığımız toplumun geleceğini öngörebilmek
için tarihi bilmek, tarihi yasaları araştırmak zorundadır.
Kendi tarihini yazmayan ve insanına kendi yazdığı tarihi
öğretmeyen toplumların özgün bir gelecek tasavvuru mümkün değildir.
Bugün Müslüman toplumlar kendi toplumsal projelerini ortaya
koyamıyor, gelecek planlaması yapamıyorsa bunun en bariz nedeni tarih
bilincinin olmamamsıdır.
Biz kendi tarihimizi değil, başkalarının bize yazdığı tarihi
okuyoruz. Bu durum mikro ve makro düzeyde böyle cereyan etmektedir.
Bize yakın tarihimiz olarak okutulan Cumhuriyet/Inkılap
tarihi geçici tatmin veren övgü ve sövgüden öteye geçmediği gibi. İslam tarihi
ve İslam öncesi tarih diye okutulanlar da başkalarının hatta düşmanlarımızın
yazdığı ve yorumladığı tarihtir.
İçinde yaşadığımız dönem bir adım sonra geçmişe dönüşüyor,
gelecek nesillerin sağlıklı bir tarih okuması yapabilmesi için içinde bulunduğumuz
zaman diliminde yaşananları yazmak, ya da kısa bir dönem önce yaşanmışlıkları
yazmak bu anlamda oldukça önemlidir.
Aksi halde bizi bizim dışımızdakilerin yazdıklarından okuyan
yeni nesiller sağlıklı bir tarih bilgisi dolayısı ile bilincine ulaşamazlar.
Bunun en bariz örneği seksenler ve doksanlarda
yaşadıklarımızdır. Eğer biz kendi yaşadıklarımızı yazıp nesillerimize
aktarmazsak, birileri bizi istediği gibi yeni nesillere aktaracak ve bir birini
öldüren yamyamlar/teröristler gibi tanıtacaktır.
Yaşadığımız zaman dilimde yapıp ettiklerimiz, plan ve
programlarımız tarih bilgisi ve bilinci ile yoğrulursa hem daha verimli hem de
sonuç alıcı olacaktır.
İhsan Fazlıoğlu Hoca’dan okumuştum şöyle anlatıyor ;
Yıllar önce Arap dünyasında yayınlanan bir dergisinde, 5 Haziran
1967’de başlayan Altı Gün Savaşları’nı İsrail Genel Kurmay Başkanı’yla yapılmış
bir söyleşi okumuştum. Ayrıntılı söyleşide konu Mısır Hava Kuvvetleri’ne
yönelik Akdeniz’den dolaşarak yapılan baskın saldırıya gelince, gazeteci şöyle
bir soru sormuştu: “Arkadan dolanma fikrine nasıl vardınız?” Genelkurmay
Başkanı’nın yanıtı gayet açıktı: ” Yavuz Sultan Selim’in Tomanbay komutasındaki
Memluk ordusunun toplarına hedef olmamak için arkadan dolanmış olmasından
esinlendik.” Bunun üzerine gazeteci tekrar sorar: “Peki! Böyle bir hareketin
Mısırlılar tarafından da düşünülmüş olabileceğini hesaba kattınız mı?” Yanıt:
“Kesinlikle hayır! Çünkü onlar tarih okumazlar.”
Yine Benzer bir duruma bizzat şahit oldum: ABD’de 11 Eylül 2001
saldırısı gerçekleştiğinde bazı tarihçiler saldırının Viyana bozgununun
intikamı için yapıldığını yazınca, bir ABD’li Osmanlı tarihçisi bu fikre iki
açıdan karşı çıkmıştı: Birincisi Viyana bozgunu 12 Eylül 1683’tü, ikincisi ve
daha önemlisi, bu ve benzeri saldırıları yapan İslamcılar(!) tarih bilmez ve
okumazlardı ki saldırıyı böyle tarihi bir olayın intikamı için gerçekleştirmiş
olsunlar! (Anlayış Dergisi Nisan-2007, sayı 59, sayfa 82-83)
Hülasa tarihi bilmeden, sağlıklı bir şekilde yorumlamadan,
sağlıklı bir tarih bilinci oluşturmadan gelecek inşa etmeye çalışmak havanda su
dövmek gibi beyhude bir çabadır.
Vesselam…
Yorumlar
Yorum Gönder