DAYATMALARLA ÇIKAN BİR KANUN DAHA

Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun 31 Aralık 2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. 

Dernek ve vakıfların faaliyetlerini kısıtlayan, kayyum atanmasının önünü açan, yardım toplama çalışmalarını zora sokacak maddelerin de yer aldığı kanun teklifi MAZLUMDER’in ve birçok Sivil Toplum Kuruluşunun itirazlarına rağmen çıktı, Cumhurbaşkanı onayladı ve yürürlüğe girdi.

Kanunda neler var?

İç işleri bakanlığı kanun teklif aşamasındayken itirazlara cevap vermek için bir açıklama yayınlamış; yeni düzenlemenin söylendiği gibi derneklere ve yardım kuruluşlarına bir zararının olmayacağını anlatmaya çalışmıştı.

Bakanlığın yayınladığı o metin kanun niye çıkarıldı ve içinde neler olduğunu çok güzel açıklıyor aslında.

Metinde sorulan sorulardan biri şöyle: Değişikliklere neden ihtiyaç duyuldu? 
Verilen cevapta “...ayrıca üyesi olduğumuz ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusunda politikalar geliştiren (Financial Action Task Force-FATF) Mali Eylem Görev Gücü'nün tavsiyeleri de karşılanmaktadır” denilmektedir.

Tavsiyelerini karşılamak için yasa çıkarılan FATF’ın ne olduğunu, kimlerden oluştuğunu bilirsek, bunların tavsiyelerine temkinli yaklaşılması gerektiğini de biliriz.

FATF:   G-7 ülkeleri (ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada) tarafından kurulan, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı ile mücadele alanında hem ulusal hem de uluslararası alanda politikalar geliştiren ve bu politikaları destekleyen temel bir uluslararası organizasyondur. 

FATF kitle imha silahlarını en çok üreten ve tarihi süreçte en çok kullanan ülkelerden oluşuyor. Bu ülkelerin terör tanımı ve kara para tanımı kendi işlerine geldiği gibi politik ve ekonomik çıkarlarına uygun olarak yapılmış tanımlardır. Pratikte de böyle olduğunu en iyi bilenlerden biri Sayın Cumhurbaşkanıdır.

Bunlar kendilerine itaat etmeyen veya kullanamadıkları devlet ve örgütleri terörist ilan eder. Onların yaptığı meşru ticareti kara para olarak tanımlar. Ama iyi ilişki içinde oldukları işgalci, katliamcı, darbeci, diktatör, hukuk tanımaz devlet ve örgütleri meşru kabul ederler. 

Sayın Cumhurbaşkanı “Dünya Beşten Büyüktür” diyebilecek kadar bu işin bilincinde ve bu cesarete sahipken bunu görmezden gelmemeli ve bu kanunu yeniden ince elenip sık dokunarak gözden geçirilmek üzere meclise iade etmeliydi. Yardım kuruluşlarının ve STK’ların böyle bir beklentisi vardı ama o beklenti karşılanmadı. 

Sorulardan bir de: Bu kanun hükümleri ile yardım toplanması zorlaştırılmakta mıdır?
Bu soruya verilen cevap aslında bir itirafname gibi; “Hayır. Yardım Toplama Kanunu'nda var olan düzenlemeye ilişkin zorlaştırıcı herhangi bir hüküm getirilmemiştir. Mevzuatta açıkça hüküm bulunmayan, kötüye kullanımı açık olan ve sıkça başvurulan internet üzerinden izinsiz yardım toplanmasının önüne geçilmesine yönelik düzenleme yapılmıştır. Ayrıca her türlü izinsiz veya usulüne uygun yapılmayan yardım toplama faaliyetleri ile ilgili idari para cezalarının üst limiti artırılmıştır.”

Yardım toplanması genellikle gönüllülük üzerine kurulmuş ve acil yapılan işlerdendir. Siz yardım toplamayı kolaylaştıracağınıza, Türkiye’de her zaman sorun çözücü değil sorun çıkartıcı rol oynayan bürokratik izinleri ve cezaları artırırsanız yardım toplama çalışmaları nasıl sekteye uğramasın. Art niyet ve istismarcılığın önü bürokrasinin artırılması veya cezaların çoğaltılmasıyla değil, etkin, zamanında ve yerinde takip ve denetimle kesilir. 

Başka bir soru şöyle: Derneklerde görevden uzaklaştırma hangi durumlarda mümkündür?

Soruya verilen cevap;
“a) Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'da yer alan suçlar,
b) Türk Ceza Kanunu'nda yer alan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti,
c) Türk Ceza Kanunu'nda yer alan suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçlarından dolayı yönetim ve denetim kurullarında görevli olanlar ve ilgili personel hakkında mahkeme tarafından dava açılarak kovuşturma başlatılması halinde, bu kişiler veya bu kişilerin görev yaptığı organlar geçici bir tedbir olarak İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir. Bakan tarafından görevden uzaklaştırılanların yerine ancak mahkeme tarafından görevlendirme yapılır.”

Türkiye’de kişiye dava açmak için gizli tanık ifadesi veya alakasız bir şikayet yeterliyken ve mahkeme süreçlerinin bu kadar uzun sürmesi göz önündeyken, hakkında yönetimden veya denetimden biri hakkında dava ve kovuşturma açıldığında derneğe “kayyum” atanabilecek.

Nerde Berati Zimmet? 
Nerde masumiyet ilkesi?
Nerde örgütlenme hakkı?
Nerde suçun şahsiliği?
Nerde lekelenmeme hakkı?
Böyle bir hukuk garabeti olabilir mi?

Bu bırakın modern hukuk devletlerini ilkel kabile devletlerinde bile rastlanamayacak boyutta bir hukuksuzluktur. 

Şimdi sıkı durun!

Bu soruya verilen cevap insanları aptal yerine koymak değil de nedir?

Soru: Diğer ülkelerin mevzuatında görevden alma ve faaliyetten alıkoymaya ilişkin düzenleme bulunmakta mıdır?

Bakanlığın cevabı; “Evet. Yurt dışında da benzer uygulamalar bulunmakta olup örneğin; anayasal düzene karşı işlenen suçlar ile ırkçılık, ayrımcılık, terör vb. suçlarının işlenmesi halinde Almanya'da İçişleri Bakanı, Fransa'da Bakanlar Kurulu ve İngiltere'de Hayırseverlik Komisyonu tarafından dernekler hakkında faaliyetten men, görevden uzaklaştırma ve geçici yönetici ataması yapılabilmektedir.”

İyi de bu saydığınız devletler sayılan suçlar işlenirse geçici yönetici yani kayyum atanır diyor. Sizin çıkarttığınız yasada kişi hakkında dava açılması halinde kayyım atanır. Dava açılması kişinin suçlu olduğu anlamına gelir mi?

Böyle bir tezvirat devlet ciddiyetine sığar mı?

Vesselam...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİŞİ DOKUNULMAZLIĞI HAKKI

GELECEĞİN ÖĞRETMENİ

KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKI