ÖĞRETMEN PERFORMANS DEĞERLENDİRME YÖNETMELİK TASLAĞI YA DA SUYA YAZI YAZMA ÇABASI




“Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Performans Değerlendirme ve Aday Öğretmenlik İş ve İşlemleri Yönetmeliği” taslağını YÖK’ün internet sitesinde yayınlandı ve görüşe açtı.(1)
MEB tarafından paydaşlara gönderilen yönetmelik taslağı özetle şöyle:
Yönetmeliğin amacı: Öğretmenin performansını değerlendirmek.
Yönetmeliğindayanağı: 14/07/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve 14/06/1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu hükümleri

Aday öğretmen ve öğretmenperformansdeğerlendirme sürecinde esas alınacak ilkeler; adalet, şeffaflık, katılımcılık ve uzlaşma, belirlilik, işlevsellik ve çok yönlülük olmak üzere 5 ana ilkedir.

Öğretmenlerin performans değerlendirmesinin amacı;görevindeki gayret, verimlilik ve başarısının tespit edilmesi, bilgi ve beceri düzeyinin belirlenerek gerekli eğitim ihtiyacının tespit edilmesi ve buna yönelik tedbirlerin alınması ile ödüllendirilmesinin sağlanması.

Öğretmenideğerlendirecekkişiler; öğretmenleri görev yaptığı okulun müdürü, zümre öğretmenleri, görev yaptığı okulda zümre öğretmenleri haricindeki öğretmenler, öğrencilerin velileri, öğrenciler ve öğretmenin kendisi tarafından değerlendirilecek.

Ayrıca öğretmenler her dört yılda bir yeterlilik sınavına tabi tutulacaklar.

Öğretmen Performans Değerlendirme Yönetmelik Taslağını kısaca özetledim.




Eğitim konusunda sınıfta kaldıklarını Borsa İstanbul’un açılış töreninde ifade eden Sayın Cumhurbaşkanı ve hükümet belli ki eğitim sistemini düzeltip eğitim konusunda ülkeyi istenilen seviyeye çıkarmak istiyor.
Bu yönetmelik taslağı da bu niyete yönelik çabalara matuf olarak hazırlanmış görünüyor.

Şimdi gelelim bu taslağın değerlendirmesine:

Bir kere bu taslağın dayanağı olan1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu hükümlerine bir bakalım:

Madde2 – Türk Milli Eğitiminin genel amacı,Türk Milletinin bütün fertlerini,
1.        (Değişik: 16/6/1983 - 2842/1 md.) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;(2)…


1973’ün kaotik koalisyon döneminde çıkarılmış Milli Eğitim Temel kanununu referans alarak oluşturulacak yönetmelikten sağlıklı sonuçlar çıkmasını beklemek, kaktüs yaprağını ekip, sulayıp ondan elma vermesini beklemek gibidir.

Bu kanun, başlı başına tartışılması gereken bir kanundur. Türk milleti, milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerin bile ne olduğu tartışmalıdır.
Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalarak bu değerlere nasıl sahip çıkılacağı bile muallak.
Laiklik, Atatürkçülük, insan hakları, hukuk devleti gibi, yasal tanımı dahi yapılmamış muğlak kavramlara dayalı ne dediği bile tam anlaşılmayan bir kanuna dayanarak çıkarılacak yönetmelik ne kadar sağlıklı olabilir ki?

Bu ve benzeri kanunlar toplumsal mutabakatı oluşturup değişik kavimlerden oluşan toplumda bir arada yaşama kültürünü oluşturmak yerine, tartışmalı, ötekileştirici, kategorize edici bir rol üstlenmektedir.

Haddi zatında, bu kanun ve diğer kanunların dayandığı 82 Anayasası hali hazırda toplumsal bir mutabakatı sağlamamışken, halen üzerinde çalışmaya ve değiştirmeye cesaret dahi edilemezken, tartışmalı hali devam ediyorken bu ve benzeri yönetmeliklerden ne gibi ve nasıl bir somut sonuç alınması bekleniyor?

Eğitim bir toplumun temel dinamiğidir. Eğitim politikaları sonucu uzun vadede elde edilecek ve toplumun geleceğini şekillendirecek politikalardır. Bu kadar önemli bir konuda adım atılırken köklü ve kalıcı sonuçlar düşünülmelidir ve buaceleye getirilmemelidir.

Anayasa ve kanunlar toplumun ihtiyacını karşılayacak, bir arada yaşama kültürünü güçlendirecek, insan merkezli, insanı kutsal sayan ve insan onurunu yücelten hale getirilmeden yapılacak bu ve benzeri düzenlemeler sonuç almaktan öte eğitim sistemindeki sorunları geciktirip ve büyütecektir.

Eğitimden istenilen sonuçların alınması, eğitim hedeflerinin net, anlaşılabilir, mutabakatla kabul edilmiş, sınırları ve tanımları belli kavramlara dayalı olması gerekir.

Öğretmen Performans Değerlendirme Yönetmeliği taslağına göre; Velinin, öğrencinin, okul müdürünün ve diğer öğretmenlerin öğretmenin performansını değerlendireceği ön görülüyor.
Bunu da şu beş ana ilkeye göre yapması isteniyor;Adalet, Şeffaflık, Katılımcılık ve uzlaşma, Belirlilik, İşlevsellik ve çok yönlülük.

Bu kavramların tamamı muğlak, kişiden kişiye değişen, tanımları bile farklı yapılacak kavramlardır.
Ayrıca bu değerlendirmeyi yapacak öğrenci, veli ve diğer kişilerin bir öğretmenin performansını değerlendirebilecek bilgi ve birikimde olması gerekmiyor mu?


Öğretmeni değerlendirecek kişilerin sosyolojik olarak konumları ve eğitimden beklentilerini düşünecek olursak karşımıza üç aşağı beş yukarı şu manzara çıkacaktır:

KemalistVatandaş: Atatürk ilke inkılaplarını kim ciddiye alıyor ki, devlet irticacı yobazların eline geçti, okullar ve devlet daireleri başı bağlı yobazların işgali altında, bunların Atatürkçülüğü göstermelik, hepsi Atatürk düşmanı…

TürkMilliyetçisi: Bunlar Türklüğü ikinci plana attı hatta ellerinden gelse yasaklayacaklar. Andımızı kaldırdılar, cesaret bulsalar Milli Marşı da kaldıracaklar. Bunların topu Arap hayranı, bunlar Atatürkçü falan değil ümmetçi…

KürtMilliyetçisi: Eşit yurttaşlıktan dem vuruyorlar ama hala Türkçülük yapıyorlar, Anayasada ifadesini bulan Türk Milliyetçiliği Kürtleri inkar ediyor, bunlar bu ülkede yaşayan herkesi Türk kabul ediyor. Bunlar Türk faşisti…

İslamcıVatandaş: Milli Eğitim Kur’an ve Sünnet’e dayalı, İslam birliği ülküsü yerine emperyalizmin dayatmasıyla millete ırkçılık ve Kemalizm aşılıyor. Adı milli ama kendisi ırkçı bir eğitim sistemi var…

SıradanVatandaş: Atatürk büyük adamdır, o olmasa olmazdık, adımız bile gavur adı olurdu, ben başka bir şey bilmem.Benim partim, şeyhim, dedem, cemaatim, kanaat önderim v.s daha doğrusunu bilir. Devlet ne yaparsa doğru yapar ben bunu bilir bunu söylerim…

Tüm bunları yukarıda metnini verdiğim Milli Eğitim Temel Kanunun 2. maddesini okuyan ve mevcut durumu değerlendirecek vatandaşların “iç seslerini” tahmini olarak yazdım. Bu insanların hepsi kendi zaviyelerinden tutarlı ve haklı çünkü kavramların tanımları yapılmaz, yerli yerine oturtulmazsa herkes işine geldiği gibi ve anlamak istediği gibi anlar.

Bu düşüncede insanların birlikte yaşadığı bir sosyolojide yönetici, öğretmen, veli ve öğrenciden öğretmenin performansını ölçmeyi isteyeceksiniz.Bu durumda her kesim kendi penceresinden bakacak ve yönetmelik taslağında belirtilen kriterleri de kendine göre yorumlayarak not verecektir.

Yukarıda saydığım vatandaş örneklerinden her biri öteki hakkında olumsuz düşüncelere sahipken onlardan tarafsız davranması beklenebilir mi?

Bu yönetmelik öğretmenler tarafından öğretmenlik mesleğine karşı güvensizliğin dışa vurumu olarak algılanmaktadır.

Öğretmenin dört yılda bir mesleki sınava tabi tutulması anlaşılabilir bir durumdur. Bununla birlikte hizmet içi eğitimlerle öğretmenin bilgileri sürekli yenilenebilir ve motivasyonu artırılarak diri tutulabilir.   
Eğer mevcut şartlar altında öğretmenin performansı değerlendirilecekse bu daha naif, öğretmenlik mesleğinin yüceliğine zarar vermeyecek, öğretmenin öğrenci ve veli karşısındaki konumuna zarar vermeyecek ve güvensizliğe değil, güvene dayalı bir yol izlenerek yapılmalıdır.

Vesselam…





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİŞİ DOKUNULMAZLIĞI HAKKI

GELECEĞİN ÖĞRETMENİ

KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKI