Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ORUÇ YEMENİM ADABI

  Yazının başlığını okuyunca bir kısmınızın oruç yemenin adabı mı olurmuş? Dediğini duyar gibi oluyorum. Evet, oruç yemenin bir adabı olur, olmalı. Ramazan ayı Müslümanlar için bedeni ve ruhi açıdan arınma, temizlenme, tövbe, düşünme kısacası kendine, içine, özüne dönme ayıdır. Ramazan ayında oruç, sahur, iftar, imsak, teravih, kadir gecesi, fitre, itikaf, hatim, mukabele, teravih ve bayram gibi birçok kavram girer Müslümanların gündemine. Bunların ne olduğunu ve ne anlama geldiğini bilinçli her Müslüman öğrenip uygulamalı ve faydalanmalıdır. Ramazan beden, ruh ve sosyal yönden sağlıklı olmak için bir fırsattır. Bedenin ve ruhun açlık, dua, sahur, namaz, itikaf, zikir, hatim gibi ibadetlerle, malın fitre ve zekatla, geçmişin kadir gecesini idrak etmekle temizlendiği ve bu temizliğin bayram neşesiyle kutlandığı bir fırsat ayıdır Müslümanlar için. Yetimin, yoksulun halini anlamak, onların kapısını çalmak, paylaşmak aynı iftar sofrasına oturarak sosyal farkları ortadan kaldı...

103 AMİRAL BİLDİRİSİ

  103 amiral 3 Nisan 2021 tarihinde "Yüce Türk Milletine” başlıklı bir bildiri yayınladı. Bildiriyi okudum ve anladıklarımı sizinle paylaşmak istiyorum; Bildiriyi yazan amiraller örgütlü bir davranış içindedir. 103 emekli amiral’in bir araya gelerek böyle bir metin yazma iradesi başka türlü nasıl yorumlanabilir ki? Bildiride Kanal İstanbul’dan rahatsız olduklarını vurgulayarak Montrö Sözleşmesinin tartışmaya açıldığını iddia edip endişelerini dile getiriyorlar. Kanal İstanbul’dan rahatsızlık duymaları bu generallerin “mandacı” olabileceği düşüncesini çağrıştırdı bende. Yoksa emekli olmuş amiraller niye böyle bir projeden rahatsızlık duyar ki? Ayrıca Montrö Sözleşmesinin tartışmaya açıldığını iddia ediyorlar ancak böyle bir tartışma söz konusu değil. Kim nerede tartışmış? Eğer kast ettikleri şey,   Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un bir gazetecinin sorusu üzerine “Cumhurbaşkanı kararname ile uluslararası sözleşmelerden çekilebilir” cümlesi ise,   Şentop bu sözün ardı...

KİMLİK SORUNU

  Yeni Anayasa’nın yeniden konuşulmaya başlanması ve danıştayın andımızın okullarda okutulmasın kararı “kimlik sorunu ” nu tekrar gündeme getirdi. Türkiye tarihi ve coğrafik konumu gereği farklı ırklardan, mezheplerden ve dinlerden insana ev sahipliği yapan bu yönüyle belki de dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Tarihin en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bu topraklara boşuna medeniyetler beşiği denilmiyor. Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine tarihi kalıntılara sahip bir toprak parçasında yaşıyoruz. Havası, suyu, coğrafi konumu, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri gibi sebeplerden dolayı herkesin sahip olmak istediği bu topraklar tarih içinde sürekli el değiştirmiştir. Çok kültürlü bir coğrafya olmasının sebeplerinden biri de bu el değiştirmelerdir. Aynı zamanda asırlardır Müslümanların denetiminde olması ve Osmanlının yönetim merkezi olması nedeniyle dünyanın her yerinden Müslümana ve Müslümanların hoş görüsü ve adaletine sığınan diğer mazlum topluluklara da ev ...

Stop Erdoğan!

  Geçtiğimiz günlerde basına Amerika Birleşik Devletlerinde kalabalık caddelerin köşelerindeki bilboard’larda ışıklı ve gösterişli bir şekilde “Stop Erdoğan” yazılarının yazıldığı yansıdı. Haberi CHP içindeki önemli bir siyasetçinin WhatsApp durumundaki paylaşımda gördüm ilk önce. Aklıma ilk gelen yorum “demek ki Erdoğan doğru yolda” oldu. Bu yorumu ona da yazdım. Birileri Erdoğan’ı durdurmak isteyebilir.  Bunu toplumu ikna edip Erdoğan dışındaki bir adayın seçilmesini sağlayarak yapmayı başaramayınca dışarıdan hele de abd’den beklemek  Türkiye halkına ihanet değil midir? Bu çağrıyı yapanlar, geçmişte siyasi olarak baş edemedikleri rakiplerini devirmek için “ordu göreve” çağrısı yapanlardan kat be kat daha aşağılık duruma düşmüş olmuyor mu? Orduyu darbeye çağıranlar hiç olmazsa kendi ordusundan halkın siyasi tercihine zorla el koymasını bekliyordu.  Ama bunlar yabancı ve abd gibi emperyalist bir devletten bu çağrıyı yaparak kendi toplumlarna ihanetlerini ortaya koymu...

28 ŞUBAT KARARLARI VE RECEP TAYYİP ERDOĞAN

  Türk siyaset tarihine "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu bildirisinin üzerinden 24 yıl geçti. Şüphesiz 28 Şubat bildirisine giden süreç, bildirinin yayınlanması ve sonrasında yaşananlar ülke tarihinin en önemli dönüm noktalarındandır. Bu süreç, çağdaş devletle daha doğrusu devleti yöneten elit/seçkinci/batıcı sınıfla Müslüman ve doğulu değerlere önem veren halk arasındaki adı konulmamış kavganın gün yüzüne çıkmasıydı denilebilir. Bu kavgayı devlete hakim batıcı seçkinci tabakanın değil de halkın kazandığını söylemek için sürecin sonuna bakmak yeterlidir. Sürecin sonunda, devleti yöneten elit tabakanın bütün organlarıyla topyekün, nizami ve gayri nizami harp yöntemlerini devreye sokarak yürüttüğü “irtica ile mücadele” çabasına rağmen, halk “irticanın odağı” olarak görülen ve kapatılması için ne gerekiyorsa yapılan Refah Partisinin içinden çıkan Ak Partiyi yoğun bir destek vererek iktidara taşımıştır. 28 Şubat’ın siyasi kanad...

Nereye Gidiyoruz

  Bu yazıyı zülfüyare dokunmak için yazıyorum! İstiyorum ki bu yazı, okuyanları rahatsız etsin, vicdanlarını sızlatsın, hatta kızdırsın. Öfkelenin, moraliniz bozulsun bu yazıyı okuyunca. Bizi yazacağım bu yazıda. Halimizi, içinde bulunduğumuz durumu anlatmaya çalışacağım. Hep birlikte felakete doğru hızla yol aldığımızı ve felakete değil de cennete gittiğimizi zannederek güle oynaya gittiğimizi anlatmaya çalışacağım.  Biz dediğim Elhamdülillah Müslüman’ım ve İslam’ın yeryüzüne hakim olmasını istiyorum diyenlerdir. Başkası sakın üzerine alınmasın yazdıklarımı. İşte halimiz; Büyük çoğunluğumuz bireysel ibadetlerimizi yapıyoruz. Kelime-i şehadet, namaz, oruç, hac ve zekat ibadetini yerine getiriyoruz. Hatta kurban kesiyor, nafile oruçlar tutuyor, kutsal sayılan gecelerde dualar okuyoruz. Hz. Peygamberin adını duyunca salavat getiriyor, ezan sesi duyunca Allah’ı yüceleyen sözler söylüyoruz, selamlaşırken “esselamü aleyküm” demeye özen gösteriyor, bir şeyi yapacağımızı söyledikten ...

DİYANET, MİLLİ EĞİTİM, SPOR BAKANLIĞI VE YÖK’ÜN EL ELE TEŞVİK ETTİĞİ BİR İLLET; KUMAR

Türkiye’de kumar yasak ancak şans oyunları devlet eliyle oynatılmakta hatta teşvik edilip, yaygınlaştırılmakta reklamı dahi yapılmaktadır. Bu çelişki her kanuni olanın helal ve ahlaki olmadığı gerçeğini yansıtması bakımından örnek gösterilebilecek bir durumdur.  Kumar’ın hukuken suç, dinen haram, ahlaken de yasak olmasının en önemli sebebi emek sonucu olmamasıdır. Şans oyunları da kumarla aynı niteliktedir ve kumar olarak kabul edilmektedir. Adını veya kanuni niteliğini değiştirmek, vergiye bağlamak, devlet eliyle veya devlet himayesinde yapmak bu gerçeği değiştirmez. Suçu ve tehlikeyi önleminin en gerçekçi ve kolay yolu suça ve tehlikeye giden yolları kapatmaktır. Kişi suç işledikten sonra veya kaza geçirdikten sonra alacağınız tedbir veya vereceğiniz ceza o suçu veya tehlikeyi önlemez. Asl olan öngörüyle hareket edip, kaza veya suç gerçekleşmeden önlem almaktır. Devlet toplumun her kesiminde şans oyunlarını teşvik edip, himayesine alıp ve reklamını yapmaktadır. At yarışları, Mill...

DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ VE DİN

  İnsanın en önemli vasfı düşünmesidir. René Descartes’in “düşünüyorum öyleyse varım” sözü her kesimden kabul görmüş bir sözdür. Burdan yola çıkarsak insana verilecek en büyük zarar, yaşam hakkından sonra düşüncenin ifadesinin engellenmesidir diyebiliriz. Düşünce ve inanca yapılan her türlü engelleme veya müdahale insanlığa yapılmış sayılır. İnsanlar istedikleri gibi düşünebilir, istediklerine inana bilir, istedikleri dine girebilir, istedikleri dini veya tanrıyı inkar edebilir, istediğini kutsalı sayabilir veya istediği kutsalı red edebilir, istediği siyasi düşünceyi kabul ve red edebilir. Bunu açıkça ve hiçbir şeyden çekinmeden ifade de edebilir. Bu ifadenin engellenmesi insanlık adına kabul edilemez. Çağdaş batılı düşünceye sahip olanlar bu özgürlüğün dinlerde olmadığı gibi bir bilgiye ve yargıya sahiptir genelde. Çünkü pozitif bilim düşüncesine sahip düşünürlerin “din” algısı tahrif edilmiş, vahiyle bağı kesilmiş, insanlar tarafından araçsallaştırılmış dinlerdir. Çağdaş batılı ...

ANNEM

  Annemi 26 Ocak 2021 tarihinde Salı günü saat 15.30 sularında resmi kayıtlara göre 86 yaşında iken çok sevdiği ve kendisini bir ömür adadığı Rabbine uğurladık. Onun ardından söylenebilecek en güzel cümle “İyi bir insandı” cümlesidir kanımca. Çünkü o bir insan olarak canlı cansız kiminle ilişki içindeyse ona karşı hep iyilik tarafında oldu. Hiç okula gitmemişti, “niye gitmedin?” diye soranlara, “okul mu vardı ki gidelim” derdi. Kur’an okumayı da bilmezdi “niye öğrenmedin diye soranlara “biz küçükken yasaktı Kur’an okumak, kimse öğrenmeye ve öğretmeye cesaret edemezdi” derdi. Ama çok bilgiliydi babamdan öğrendim derdi bunları. Babası kendisi sekiz yaşlarındayken vefat etmiş olmasına rağmen, Kur’an’dan birçok sureyi, namaz kılmayı, dua etmeyi ve birçok bilgiyi ondan öğrendim derdi hep. Benim ilk öğretmenimdi annem; hayata pozitif bakmayı, canlı cansız varlıklara karşı sorumluluğumuzun olduğunu, vahşi hayvanların dahi canına kıymanın büyük bir cürüm olduğunu ondan görerek ve dinleyere...

HIDIR ÜNVERDİ KARDEŞİMİN ARDINDAN

Bazı insanların ölüm haberine inanası gelmez insanın, nasıl olur diye düşünmeden edemez insan duyunca! O, acı ama gerçek haber. Hıdır'ın ölüm haberini bir sabah sendikanın attığı soğuk ve ruhsuz bir mesajla aldım... İnanamamış olmalıyım ki mesajı tekrar tekrar okudum, her seferinde bir daha isme bakıyordum ve inanasım gelmiyordu adeta. Ama inansam da inanamasam da hepimizin her an karşılaşabileceğimiz bir ölüm gerçeği var ki Hıdır kardeşim o gerçekle karşılaşmıştı. Ölüm sıra beklemez ve haber vermez. Nerede ve nasıl öleceğimize karar veremeyiz. Ama nedense her an ölebileceğimizi bildiğimiz halde, bunun farkında değilmiş gibi yaşayıp gidiyoruz. Hıdır Ünverdi kardeşimi 2000'li yılların başında Eğitim Bir Sen 2 no'lu şube sekreterliği yaptığım dönemde tanımıştım ilk olarak. Sonrasında karşı ekiplerde yer almıştık ve sendika seçimlerinde karşı karşıya gelmiştik. O'nun birileri gibi sırf üç beş oy fazla alıp seçimi kazanacağım endişesiyle çirkinleştiğini hiç görmedim. Tanıd...

SİYASETCİ VE GAZETECİLERE SALDIRILAR ÜZERİNE

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu ve KRT TV programcısı Afşin Hatipoğlu 15.01.2021 tarihinde Ankara'da ayrı ayrı saldırıya uğradılar. Siyasetçi ve gazetecilere saldıran grubun aynı kişiler olduğu, saldırı sebebinin ise siyasi bir parti ve liderine yönelik söz ve yorumları olduğuna dair iddialar yoğun bir şekilde yazılıp çizildi. Bu iddialar söz konusu siyasi parti tarafından doğrulanıyorsa ve "iyi oldu", "hak ettiler" "siz bizim liderimiz hakkında konuşursanız sopayı yersiniz" gibi yaklaşımla karşılanıyorsa durum çok vahim. Bu durumda savcılıklar bu parti hakkında derhal harekete geçmeli şiddete azmettirici tutumundan dolayı soruşturma açmalı ve kanunların ön gördüğü en ağır şekilde cezalandırmalıdır. Yok eğer söz konusu siyasi parti bu saldırıları doğru bulmuyor ve onaylamıyorsa, kurumsal olarak saldırıları "ama"sız ve çok net bir biçimde kınamalı, en üst düzeyden saldırıy...

TBMM TÜRKİSTANLILAR İÇİN KENDİNE YAKIŞANI YAPMALIDIR!

 Türkistan Müslümanların mazlum beldelerinden biridir. Doğu Türkistan 1955 yılından beri Çin işgali altında ve Çin devletinin zalimce uygulamalarıyla inim inim inlemektedir. Buradaki Müslümanlar dinleri ve kültürleri yok sayılan, aşağılanan Çin devletinin resmi ideolojisini kabul etmeye zorlanan ve boyun eğmeleri için her türlü çirkinliğin uygulamaya konulduğu bir zulüm beldesine dönüşmüş durumda. Çin devletinin içinde Türkistanlıların da olduğu Müslüman, Tibetli, Budist, Moğol veya siyasi muhalif olduğu için Milyonlarca insanı “Mesleki Eğitim Kampları” adı altında sistemli bir şekilde asimilasyona tabi tuttuğu “toplama kaplarına” kapattığı ve siyasi muhalifleri “suçlu” olarak kabul ettiği ve ceza evlerine attığı bilmektedir. Türkiye’ye sığınmış çok sayıda Türkistanlı Çin’deki ailelerinden haber dahi alamamanın endişesini yaşamaktadır. Çin Devletinin zulümlerini saymaya başlasam ciltler dolusu kitap yazmam gerekir. Onun için burada Çin’in zulümlerini sıralamayacağım. A...

DAYATMALARLA ÇIKAN BİR KANUN DAHA

Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun 31 Aralık 2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.  Dernek ve vakıfların faaliyetlerini kısıtlayan, kayyum atanmasının önünü açan, yardım toplama çalışmalarını zora sokacak maddelerin de yer aldığı kanun teklifi MAZLUMDER’in ve birçok Sivil Toplum Kuruluşunun itirazlarına rağmen çıktı, Cumhurbaşkanı onayladı ve yürürlüğe girdi. Kanunda neler var? İç işleri bakanlığı kanun teklif aşamasındayken itirazlara cevap vermek için bir açıklama yayınlamış; yeni düzenlemenin söylendiği gibi derneklere ve yardım kuruluşlarına bir zararının olmayacağını anlatmaya çalışmıştı. Bakanlığın yayınladığı o metin kanun niye çıkarıldı ve içinde neler olduğunu çok güzel açıklıyor aslında. Metinde sorulan sorulardan biri şöyle: Değişikliklere neden ihtiyaç duyuldu?  Verilen cevapta “...ayrıca üyesi olduğumuz ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusunda politikalar geliştiren (Financial Action Task Force-F...