İNSAN’I TANIMAK
İnsan eğitimi, insanı tanımayla başlar. “Eğitim istenilen
davranışların oluşması sürecidir” diye tarif edilir genelde. Eğitim sistemi yapılan
insan tanımına göre şekillendirilir. Nasıl bir insan yetiştirmek isteniyorsa
ona göre bir eğitim süreci belirlenir ve bu süreç sonucunda istenilen
davranışların sergilenmesi beklenir.
Hâkim olduğu toprak parçasını, dünyayı hatta kâinatı yönetme
iddiasında olan sistemler insanı tanıma konusunda ciddi çalışmalar yapmıştır.
İnsan kendisini tanımadan, kâinatın en ince sırlarını, göklerin ve denizlerin
en hassas noktalarını bilse bile bunları insanın hizmetine sokma noktasında ne
kadar başarılı olabilir?
Sosyalist, kapitalist ve diğer sistemler kendilerine göre
insan tanımı yapar, buna göre de bir eğitim süreci uygularlar. Bizim eğitim
sistemimiz olan Atatürkçü sistemde bir insan tanımı var mıdır? Ben bilmiyorum.
Ancak bildiğim bir gerçek var Atatürkçü eğitim sistemi insanı tanıma ve eğitme
konusunda başarısızdır. Onun içindir ki bu eğitim sürecinden geçen insanlar
arasından hiçbir alanda üretken insanlar yetişmiyor. Nadiren çıkanlar ise ya
bireysel çabalarıyla ya da sistem dışı eğitim sürecinden geçenlerdir.
Son dönemde yaşanan çocuk cinayetleri, tecavüz olayları,
çocukların işlediği suçlar, hızla yayılan toplumsal ifsat, uyuşturucunun ilkokullara
kadar inmesi de yetiştirilen insan tipinin somut göstergelerindendir.
İnsan nedir? Sorusuna âcizane cevap bulmaya çalışacak, bu
konudaki okumalarımı ve bilgi birikimimi sizlere aktarmaya çalışacağım.
İnsanın iki yönü vardır maddi ve manevi yön. Manevi yönü de
kendi içinde ruh ve nefis olarak ikiye ayırmamız gerekir. Dolayısıyla insanı;
Cisimi boyut,
Ruhi boyut,
Nefsi boyut,
Olmak üzere üçe ayırmış oluyoruz. Bu tasnif İslam âlimlerinin
yaptığı bir tasniftir.
Cisim yani bedenimiz fiziksel olarak ortadadır. Onun
hakkında söz söylemek, fizyoloji, biyoloji, kimya gibi ilim dallarının işidir.
Bu konuda çok ciddi araştırmalar yapıldı ve yapılmaya devan ediliyor. İnsanın
fiziksel yapısı çok kompleks bir yapıdır ve halen bilimin ilgisini en çok çeken
alanların başında gelmeye devam ediyor. Ben bu konuyu söz konusu ilim dallarına
havale ederek, fazla bir şey söyleme ihtiyacı duymuyorum.
Ruh ve nefis Kur’an’da kullanılan kavramlardır. Nefis hem
tekil hem de çoğul olarak kullanılır iken ruh sadece tekil olarak kullanılır.
Bizim ervah (ruhlar) şeklinde kullandığımız kelime Kur ’ani değildir. Kuranda sadece
ruh diye geçer ve çoğul olarak kullanılmaz buna isra süresinin 85. ayetini örnek
gösterebiliriz.
Nefis, insanın şahsiyetiyle ilgili duyguların, düşüncelerin,
eğilimlerin ve insanın hisleri dediğimiz diğer unsurların toplamından oluşan
bir olgudur. İnsanın şahsiyeti genel anlamda nefis dediğimiz bu olguların
toplamından oluşur.
Kur’an’da nefis değişimlere uğrayabilen, gelişebilen bir
olgu olarak geçmektedir. Ruh ise yaklaşık yirmi yerde geçmesine rağmen ve her
defasında Allah’ın ortaya çıkarması (tecelli), ve Allah’ın emri olarak söz
edilmektedir.
İnsanları bir birinden ayıran olgu nefistir, ruh bütün
insanlar da ortaktır, ancak nefis kişiden kişiye değişebilen bir olgudur. Ruh
hata yapmaz, doğrudan şaşmaz, ruh insanın peygamberidir, insana sürekli iyiliği
ve doğruyu gösterir. Ama nefis öyle değil. Nefis en alt, alçak, düşük merteben
başlamak suretiyle iyiye, doğruya, yüceliğe doğru gelişerek yükselir.
İnsanın, geçmişi, tecrübeleri, iyilikleri, kötülükleri
kısacası yapıp ettiği her davranış nefisle alakalıdır. İnsan nefsinden
sorumludur. İnsanın hesaba çekileceği yönü de yine nefisle alakalıdır. Bütün
iyilikler, kötülükler ve günahlar nefiste toplanır.
İnsanı tanıma gerçekte nefsi tanımadır. Dolayısıyla insan
eğitimi de gerçekte nefis eğitimi olmalıdır. Nefis tanınmadan onun ne olduğu
anlaşılmadan, nefsin eğitiminin nasıl yapılacağı ve nasıl eğitileceği
bilinmeden yapılacak eğitim eksik hatta abesle iştigaldir.
Vesselam.
Not: Konuya
önümüzdeki yazı ile devam edeceğiz inşallah.
Yorumlar
Yorum Gönder