BENİM ÇEVREME KARŞI HAKLARIM

Kendimize ve diğer insanlara karşı haklarımız olduğu gibi, çevremize karşı da haklarımız vardır. Ben bu yazımda cevre kavramını doğal çevreyi kast ederek kullanacağım. Yani hava, su ve toprak.
Çevre konusunda genel olarak iki yaklaşımdan söz edebiliriz.
Birinci yaklaşım;
 “İnsan doğa karşısında zayıftır. Onunla savaşmalı, onu kontrol altına almalıdır. Benim ve diğer canlıların yaşam ihtiyaçlarını karşılayan doğadır, ona sahip olduğum oranda güçlü olurum. Kim doğaya, onun kaynaklarına sahip olursa güç de onda olur. Hava, su, toprak ve içindekilerden azami derecede faydalanmak için savaşmalıyım.  Güç benim elimde olmalı ve doğayı ben yönetmeliyim.“ yaklaşımıdır.
İkinci yaklaşım;
“İnsan da diğer canlı ve cansız varlıklar gibi doğanın bir parçasıdır. Onunla uyum içinde olmalı, ondan faydalanmalı fakat ona da bir zarar vermemelidir. Hava, su ve toprak insanın yaşaması için ona verilmiş emanetlerdir. Emanete sahip çıkılmalı ve gelecek nesillere aktarılmalıdır. Doğanın bir dengesi var o dengeyi bozmamak gerekir. Tüm insanlar ve doğada yaşayan diğer varlıklar birbirleriye uyum ve dostluk içinde yaşamalıdır. ”
Birinci yaklaşım bizim inanç ve kültürümüzle uyuşmayan yaklaşımdır. Batılı ve çağdaş insan yaklaşımı genelde bu yaklaşımdır. Bu yaklaşım, “benim herkeste haklarım var onları almak için savaşmalıyım” ve “hak verilmez alınır”  yaklaşımıyla birleşince dünya içinde yaşanılmaz bir hal alıyor. Batılı insan doğanın altındaki kaynaklara ve üstündeki uzaya sahip olabilmek için her yolu deniyor ve bir biriyle savaşıyor.
Bu yaklaşım öylesine vahşileşiyor ki topraktan daha fazla verim elde edip, daha çok kar etmek adına toprakla savaşıyor, ona değişik ilaçlar veriyor, tohumlarla oynuyor adeta toprağa işkence yaparak daha verimli hale getirmeye çalıyor. Sonuç: toprak ve mahsul bozuluyor.
Daha fazla sanayileşme, daha fazla teknolojileşme adına yapılan çalışmalar sonucu, toprağa ve suya atılan kimyasal atıklar yüzünden sularımız bozuluyor, yer altı suları yok oluyor. Yine sanayi çalışmaları yüzünden doğaya salınan gazlar hava kirliliğine yol açıyor. Uzay boşluğu uzay araçları ve uyduların çöplüğüne dönüşme tehlikesi yaşıyor.
Doğaya hükmetme iddiasında olan insan, kendi neslini adım adım felakete sürüklemektedir.
İkinci yaklaşım bizim inanç ve kültürel değerlerimize uygun bir yaklaşımdır. Doğa emanettir bize, emanete ihanet edilmez. Doğayı biz ana gibi görürüz, o bize tıpkı anamız gibi karşılıksız verir ihtiyaçlarımızı. Anadolu’muzda toprak “toprak ana”dır. Annemize gösterdiğimiz saygıyı ve hürmeti toprağa, dolayısı ile doğaya göstermek zorundayız. Doğa sadece bizim değil içinde yaşayan canlı ve cansız tüm varlıklarındır.
Doğaya zarar vermek hem gelecek nesillere hem de doğadaki diğer yaşayanlara ihanettir.
Doğayla savaş içinde değil barış içinde, dayanışma içinde olmak zorundayız. O bize nasıl yaklaşıyorsa biz de ona öyle yaklaşmalıyız. Doğanın dengesini bozmadığımız sürece ondan bir zarar gelmez. Ama biz onun dengesini bozarsak artık o da bize sağlıklı bir ortam sunamaz. Kirli hava, zehirli toprak ve su tüketmek zorunda kalırız.
Unutmamalıyız ki çevre bize emanettir, emanete ihanet eden bizden değildir.

                                                                                                                                 Orhan GÖKTAŞ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİŞİ DOKUNULMAZLIĞI HAKKI

GELECEĞİN ÖĞRETMENİ

KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKI