Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

PKK, ERMENİLER, ZERDÜŞTLER VE İSLAMİ TERÖR

Terör bir insanlık suçudur! Kim tarafından kime karşı yapılırsa yapılsın, bu insanlık suçu olduğu gerçeğini değiştirmez! Bir kısım “İslam düşmanları” tarafından Müslüman olarak görülen örgütlerin yaptığı terör eylemlerinden dolayı “İslami Terör” kavramı geliştirilmiş ve oldukça yayılmıştır. Bu kavram Müslüman olmayan toplumların içinde “İslam korkusu” nun yaygınlaşması için kullanılmaktadır. Oysa biz biliyoruz ki İslam dinine göre bir kimseyi haksız yere öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir. İslam ve terör asla yan yana gelemez. “İslami Terör” kavramanı kullananlar art niyetlidir. PKK’nın son dönemde yaptığı terör eylemleri artınca, toplumda bu örgüte karşı nefretin katlanarak büyümeye başladığı görülüyor. Bu nefretten dolayı, bazı ulusal medya organları, siyasetçiler ve sosyal medya kullanıcıları “PKK Ermeni’dir”,“PKK Zerdüşt’tür” gibi söylemler geliştirmektedir. Bu söylemler de tıpkı İslami terör söylemi gibi doğru bir söylem değildir. PKK’yı aşağılamak için baş...

AHLAK İLE EDEP ARASINDAKİ FARK

Ahlak kelimesi toplumda genellikle edep ile aynı anlamda kullanılıyor.   Örneğin küfürlü konuşan birine ahlaksızlık yapıyor ya da edepsizlik yapıyor, teşhircilik derecesinde açık saçık giyinen bir kadın görüldüğünde ahlaksız kadın veya edepsiz kadın deniliyor, hatta kocasının davranışlarını beğenmeyen kadınlar benim herif çok ahlaksız derler. Oysa ahlak kelimesi ile edep kelimesi bir birinden farklı anlamlara gelir. Ahlak kelimesi; Arapça bir kelimedir,   yaratmak ve yaradılış manasına gelen “hılkat” kökünden türetilmiştir.   Seciye, tabiat, huy” gibi manalara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. Halk , insanın gözle görülen elle tutulan maddi varlığının yaradılışını; huluk da, onun huy, karakter, tabiat ve davranış gibi manevi yaradılışını anlatmada kullanılmıştır. İşte bu ikinci kullanışın çoğulu “ahlak” tır. Ahlak; İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli ...

EĞİTİMDEKİ YOZLAŞMAYA KARŞI AHLAK EĞİTİMİ

Eğitimdeki amaç kişide istenilen davranış değişikliği meydana getirmektir. Bir anlamda nasıl bir insan tipi oluşturmak isteniyorsa eğitim de ona dönük verilmelidir. Eğitim “ahlaklı insan” yetiştirmek, öğretim ise “meslek sahibi” yapmak adına yapılmalıdır. Son dönemlerde ayyuka çıkan “toplumsal yozlaşmanın” temel sebebi “eğitim sistemidir.” Eğitim sistemi “ahlaklı insan” yetiştirmeye dönük değil, “meslek kazandırmaya ” dönük bir sistemdir. Her ne kadar isminde eğitim geçse de eğitim değil sadece öğretim yapılmaktadır. Eğitim verme yetkisi ve sorumluluğu öncelikle aileye aittir. Ancak şu anda bu yetki ve sorumluluk tamamen devlet tarafından kullanılmaktadır. Eğitim; aile, medya, sosyal çevre ve yaygın eğitim sistemi içinde verilmelidir. Aile nasıl bir evlat görmek istiyorsa, çocuğunun hangi davranışları sergilemesini istiyor ise ona göre bir eğitim ve örneklik çabası içine girmelidir. Devlet ailenin bu sorumluluğunu kendi üzerine almasa, aile bu yetkinin ve sorumluluğun k...

GÖÇ OLGUSU

İnsanların bir coğrafyadan başka bir coğrafyaya topluca göç etmeleri, insanlık tarihi kadar eskidir. Büyük ve gelişmiş medeniyetlerin birçoğu da bu göçler sonrası ortaya çıkmıştır. Göç etme nedenlerinden biri de savaşlardır. Bu gün de gerek sınır komşularımızda gerekse bölge ülkelerindeki savaşlar nedeniyle ülkemize ve diğer ülkelere kitlesel göçlere şahit oluyoruz. İnsanlık tarihinin belki de en yoğun ve en dramatik göçleriyle karşı karşıyayız. Binlerce insan yollarda, çöllerde, dağ başlarında ve özellikle denizlerde bu göçler sırasında ölmekte. Binlercesi bir birini kaybetmekte, aileler dağılmakta, çocuklar art niyetli şebekelerin eline düşmekte, kadınlar ve kızlar cinsel istismara uğramakta, hatta alıp satılan bir meta haline getirilmekte. Çaresizlik, sahipsizlik, yoksulluk, açlık bu insanları girdabına almış döndürdükçe döndürmekte. Son yirmi yıldır, Afganistan’la başlayan, Irakla devam eden ve halen Suriye ile zirveye varmış bu göçlerin en yoğun yaşandığı ülkelerden bir...

TERÖRÜN KAYNAĞI EMPERYALİST DEVLETLERDİR

Terör; belirlenmiş hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, resmi kurumlara, siyasi kurum veya devlet yönetimlerine yönelik baskı, yıldırma, korku salma ve her türlü şiddet içeren eylemlerdir. Terör uygulayan organize gruplara terör örgütü , terör uygulayan şahıslara ise terörist denir. Bu tanım herkes tarafından kabul edilmese de genel olarak terör’ün ve teröristin tanımı üç aşağı beş yukarı böyle yapılmaktadır. Terör örgütü veya terörist kavramı bakış açısına göre değişkenlik gösteren kavramlardır. Birinin terörist dediğine bir başkası özgürlük savaşçısı diyebilmektedir. Örneğin Çeçenistan, Çin, Filistin, Keşmir v.b gibi yerlerde işgalci güçlere karşı özgürlük mücadelesi veren halklar bile işgalciler ve emperyalist devletler tarafından terörist olarak tanımlanabilmektedir. Emperyalist devletler, ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmek için “ insan hakları” kavramını istedikleri gibi yorumlayıp kullandıkları gibi “terör” kavramını da istedikleri gibi yoruml...

ÇANAKKALE BİR KURTULUŞ REÇETESİDİR

Birinci dünya savaşının bir cephesidir Çanakkale. O savaşta Osmanlı Devletinin durduğu yer, yaptığı ittifaklar, savaşa giriş şekli v.s tartışılıp durur yüz yıldır. Ancak tartışılmayan bir gerçek var ki o şimdi Müslüman aleminin içine düştüğü zilletten kurtuluş reçetesidir bence. Birinci dünya savaşı İngilizlerin öncülük ettiği emperyalist sömürgecilerin Müslüman Osmanlıyı yıkıp, topraklarının paylaştırılması savaşıdır. Çanakkale cephesi İngilizlerin başını çektiği dünyanın en güçlü ordularının hep birlikte bizim birliğimizin önünde diz çökertildiği bir savaştır. Müslümanlar birlik içinde olursa onların karşısında tüm süper güçlerin aciz kalacağının görüldüğü bir savaştır Çanakkale. Müslümanlar Çanakkale’de ortaya koydukları her şeye rağmen birlikte direniş iradesini bıraktıkları zaman mağlup oldular, halen bu mağlubiyet silsilesi devam ediyor. İçinde bulunduğumuz zillet hali bunun en bariz göstergesidir. İngilizlerin yönlendirmesi ve teşvikiyle Türkler, Araplar ve diğer ...

FİKİR BEYAN ETMEKTEN KORKAR OLDUK!

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği düşünebilmesidir kuşkusuz. İnsanın düşünme, fikir yürütme, sorma, sorgumla, itiraz etme, eleştirme gibi insani/düşünsel özelliklerini yok ederseniz insan olmaktan çıkar başka bir şey olur. Tarihte bu hale getirilmiş “mankurt” lardan söz edilir mesela. Tarihe yöne vermiş peygamberler ve fikir adamları her zaman kendi dönemlerinin hakim güçleri tarafından toplumlarına “istenmeyen adamlar” ve “zararlı fikir sahipleri” olarak tanıtılmışlardır. Günümüzde de aynı durum devam etmektedir. Özgürlük ve demokrasi gibi soyut kavramları kullanarak dünyadaki enerji kaynaklarına el koyan zorba kapitalistler doğal kaynaklarına ve topraklarına sahip çıkan toplumları “terörist” olarak damgalayıp “kötü ve zararlı insanlar” ilan edip onlarla savaşmayı, hizaya getirip sömürmeyi hatta onları yok etmeyi meşru gösteriyorlar. Ülkemizdeki durum dünyadan çokta farklı değil. Resmi ideoloji kendi dayattığı doğrulara itiraz edenleri, “vatan haini...

KADIN YERİNİ BİLECEK!

Bu bir kadınlar günü yazısıdır. Kadın yerini bilecek! Bilecek ki; Saygı görecek, sevilecek, el üstünde tutulup, baş tacı edilecek. Kadın yerini bilecek! Bilecek ki; Ana, bacı, hanım, hanım efendi, İsa’nın Meryemi, İbrahim’in Haceri,  Muhammedin Haticesi, Ali’nin Fatması olacak... Rakı masasında meze, araba lastiğinde reklam, sokak başlarında sermaye, fabrikada ucuz işçi, çocuk yaşta gelin, zengin yaşlıların eğlencesi, erkeklerin kölesi olmayacak… Nedir kadın? Kadının yeri neredir? Kadının yeri kocasının yanımıdır? Kadının dini kocasının dinimidir? Kadının bedeni kime aittir? Kadının ruhu var mıdır?  Kadın- erkek eşit midir? Kadın hakları nelerdir? Kadına şiddet neden artıyor? Kadın hakları gündeme geldikçe kadın cinayetleri niye artıyor? Soru içinde soru lakin cevap meçhul…. İnsanoğlu bilim ve teknolojide ilerliyor ama kendini tanıma konusunda daha emeklemiyor bile. Kendini tanıyamayan insan kadını nasıl tanıyacak? Erkeği nasıl tanıyacak? ...

KÜRT SORUNU MU, KÜRTLERE YAPILAN ZULÜM MÜ?

“Kürt sorunu” kavramı Kürtlerin sorun olduğu algısı oluşturuyor. Oysa kast edilen Kürtlerin sorun olduğu değil, Kürtlere yapılanların sorun olduğudur. Bilindiği gibi Osmanlının yıkılmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, kuruluş felsefesi olarak, “birlikte yaşamayı esas alan” bir devlet idi. Bu yüzden ülkede yaşayan Kürtler dahil, diğer kavimler tarafından desteklenmiştir. Ancak kısa bir dönem sonra devlet, bir kısım paşaların yaptığı askeri ve siyasi darbelerle halifeliğin kaldırılması, devrim yasalarının getirilmesi ile “laik, batıcı ve ırkçı” bir hale bürünmüştür.  Türkiye Cumhuriyeti devletinin Türklerin devleti olduğu, bu devlette yaşayan başka bir kavim olmadığı hepsinin Türk olduğu ve Türklerin üstün olduğu gibi bir politika güdülmüştür. Bunun sonucu diğer kavimlerde olduğu gibi Kürtlerde de haklı olarak bir itiraz başlamış ve ülkenin en kalabalık ikinci kavmi olması nedeniyle de bu itirazlar ses getirmiştir. O dönemin tek partili hükümeti, yapılan iti...

SURİYE; ESKİ HAL MUHAL; YA YENİ HAL YA İZMİHLAL

Suriyede garip şeyler oluyor, birileri ya ne yaptığını bilmiyor ya da hepimizin aklıyla dalga geçiyor. Devasa boyutlara ulaşan Suriye dramı bu yazının hacmini aşacağından Suriyedeki Kürt bölgesi yani Rojova üzerinden bir tahlil yapacağım. Kürtlere Suriye Devleti tarafından vatandaşlık hakkı tanınmaz, kimlik verilmez, mülkiyet hakları yoktur, oturdukları evler bile devlet mülküdür. Kürtleri adam yerine dahi koymayan aynı Suriye Devleti, PKK’ya yıllarca hamilik yaptı ve Abdullah Öcalan Şamda ikamet etti. Yani Suriye devleti kendi Kürdünü tanımadığı halde Türkiye Kürtlerinin hakkını savunma iddiasında olan PKK’yı el üstünde tuttu, besledi, korudu savundu. PKK ise dönüp sen gerçekten Kürdü seviyorsan önce kendi Kürdüne haklarını ver demedi. Suriye devletine karşı da silahlı eylemler yapmadı. Gün geldi Suriye iç savaşı başlayınca Suriye Devletinin Kürt aşkı(!) depreşti ve Rojovayı Kürt Yüksek Komiytesine bağlı Halk Koruma Birliğ (YPG)’ye terk etti. YPG Rojova bölgesinde özerk...

HAYATA BAKIŞ YA DA YAŞAM FELSEFEMİZ

İnsan bedensel ve ruhsal boyutları olan, başka bir ifade ile fiziksel boyutunun yanında arzu, istek, irade ve akıl boyutu da olan bir varlıktır. İnsanı diğer canlılardan ve hayvanlardan ayıran yönü de “akıl” ve “irade” sahibi olmasıdır. Bu bağlamda çağdaç bilim adamları tarafından yapılan “insan düşünen bir hayvandır” tanımı eksik bir tanımdır.  İsnaın arzu ve isteklerini frenleyen ve ölçülü olmasını sağlayan aklı ve iradedir. İnsanın hayata bakış açısını sosyal çevre, inaç, kültürel değerler ve aldığı eğitim gibi durumlar etkiler. Aynı zamanda insan aklıyla, çevresini, inanç ve kültürel değerlerini, aldığı eğitimi sorgulayabilen bir yapıya sahiptir. Başka bilgiler ile kend bilgilerini kıyaslaya bilen bir yeteneği vardır insanın. Bu durum aklını kullanabilme gücü ile doğru orantılıdır. Hayata bakış açısı ve yüklediği anlam insanın davranışlarını yönlendirir. Hayatı sadece dünyadan ibaret olarak görenler, dünyayı kazanmak için bir mücadele alanı gibi görürler. Bunlar ...

İNSAN HAKLARI OKULU

İnsan Hakları ihlallerinde hak arama bilinci ve yöntemi önemlidir. Daha da önemlisi hakkın ihlal edilmesinin önüne geçebilmektir. Buna “Koruyucu İnsan Hakları” “diyebiliriz. İnsan Hakları ihlallerini engelleyebilmek, toplumdaki İnsan Hakları bilincinin gelişmesi ile doğru orantılıdır. Mazlumder insan hakları bilincinin geliştirilmesi ve insan haklarına duyarlı insanların yetişmesi için bir eğitim faaliyeti olarak her yıl, tamamen ücretsiz olarak “İnsan Hakları Okulu” adında bir çalışma yapmakta ve bu eğitim sonunda katılımcılara birer sertifika verilmektedir. Ülkemizde, bölgemizde hatta dünyada yaşanan İnsan Hakları ihlallari dikkate alındığında, küresel emperyalistlerin kendi çıkarları için diğer insanlara yaptıkları görüldüğünde konunun önemi gözler önüne serilmektedir. Mazlumderin sloganı olan “Kim Olursa Olsun Zalime Karşı, Kim Olursa Olsun Mazlumundan Yana” olma bilincini güçlendirmek ve yaygınlaştırmak için hakka, adalete ve özgürlüğe sahip çıkan cesur ve vicdan sahibi i...

MEB’İN YAPTIĞI EN HAYIRLI İŞ!

Allah kimseyi yetim ve öksüz bırakmasın. Bir çocuğun düşebileceği en zor durum yetim ve öksüz kalmasıdır kanaatimce. Yetimlik ve öksüzlük bir nevi sahipsizliktir çocuk için. Annesi veya babası, amcası, dayısı veya başka akrabaları olsa bile hiçbiri, hatta hepsi birlikte bile annenin veya babanın yerini dolduramaz. Yetimler ve öksüzler art niyetli insanların ve grupların hedef kitlesidir. Suç örgütleri, hırsızlık, fuhuş, organ ve uyuşturucu çeteleri, hatta terör örgütlerinin kolay lokmalarıdır yetim ve öksüzler. “Bir toplumun medeniyet ölçüsü yetimlerine ve öksüzlerine sahip çıkmakla doğru orantılıdır” dersem abartmış olur muyum sizce? “Bir toplum yetim ve öksüzlerine sahip çıkmıyorsa, onların suç örgütlerinin eline düşmesinden ve yaptığı tüm kötülüklerden o toplumun bütün fertleri değişik derecelerde sorumludur” dersem abartmış olur muyum sizce? Babası ölmüş çocukların anneleri de yetimdir. Onların artık hayat arkadaşları yoktur, sırtlarını dayayacak güvenceleri ölmüşt...

ZENGİN AMA MUTSUZ İNSANLAR TOPLULUĞU!

Herkes bir birinden şikayetçi; öğrenci, öğretmen, veli, çevre, yönetici, bürokrasi, doktor, hasta, polis, mühendis, işçi, patron hepsi muhatabını suçlar oldu. Eğitim düzeyi yükseldikçe şikayetin dozu da artıyor. Gittikçe daha mutsuz, daha umutsuz bir topluma dönüşüyoruz. Eskiden zorunlu eğitim beş yıldı, sekiz yıla çıktı, sonra on iki yıla ama şikayetler daha da arttı. On iki yıl okuyup liseyi bitiren bir genç eğer iyi bir üniversiteye girememiş ise, niteliksiz bir eleman olarak boş geziyor. Zamanında bir meslek öğrenemediği için de sonradan öğrenmesi ve uyum sağlaması zor oluyor. Kendisi ve ailesinin hayatı adeta zindana dönüyor. Hele bir de iş imkanı az olan bir üniversite bitirmiş ise bu durum daha da katlanıyor. Daha da vahimi iyi bir üniversite bitirip yüksek gelirli bir meslek sahibi olunca da genellikle insani ilişkileri zayıf, hazcı, maddeci, konformist, aileden ve çevreden kopuk, dar bir sosyal çevrede yaşayan insana dönüşüyor. Anne baba kıymeti bilmeyen, nene v...

Adana Akdeniz tv

https://www.youtube.com/watch?v=04Oym6LGCWY   (1. Bölüm) https://www.youtube.com/watch?time_continue=3&v=oT4Ji8XAmkw  (2.Bölüm)

AYNI TAS AYNI HAMAM, YİNE BİZ OLDUK CANI YANAN!

Yakın tarihten kısa bir hatırlatma yaparak, şu anda olanları okumaya ve projeksiyon tutmaya çalışacağım. 1900’ün başlarında İngiliz’ler müttefikleri ile beraber Osmanlıyı dağıtıp, topraklarını paylaşmış, topraklarımız üzerinde onlarca devlet kurmuştu. Bu devletlerin hepsi bir biriyle düşman ama nedense İngilizlerle dosttu. Biz de asıl düşmanımız olan İngilizlerle dost ve müttefik ama binlerce yıl kader birliği yapmış İngilizlerin oyunuyla bir birimizden koparılmış komşularımızla düşman edilmiştik. İngilizler bölgeyi yönetme rolünü ABD’ye devretti aynı oyunu şu an ABD oynuyor… Seksen öncesini bilenler bilir, aynı şehrin, aynı mahallenin, aynı sokağın hatta aynı ailenin fertleri bir birini sağcı-solcu diye öldürürdü. Taraflar kendisini “vatansever” , karşı tarafı “vatan hainliği” ile suçlardı… Binlerce genç, birbirini öldürüldü. Ülkede can güvenliği kalmamıştı, adeta savaş alanına dönmüştü… Sonra ABD’nin emriyle Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğünün garantisi yüce Pe...

ORTAK SORUNUMUZ!

Hepimizin şikayet ettiği bir gerçek var. Nesil gittikçe bozuluyor, büyüğünü küçüğünü bilmez olmuş, saygıdan uzak, kültürden ve örften bihaber, ana baba kıymeti bile bilmiyor, bencilleşiyor, hazcılaşıyor, yalnızlaşıyor… Neden ne? eğitimsizlik mi? Eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkardık, yetmedi on iki yıla çıkardık. Değişen ne? Bozulmanın daha da hızlanması… Yapılan araştırmalar kadına şiddetin ve boşanmanın en fazla yaşandığı kesimin üniversite mezunlarında olduğunu gösteriyor. Huzur evinde kalanların çoğunun çocukları üniversite mezunu yüksek gelir sahiplerinden oluşuyor. Okula dahi gitmemiş, ya da sadece beşi bitirmiş büyükler daha çok şikayet ediyor yeni nesilden. Biz böyle değildik diyorlar. Neden, eğitim mi bozuyor çocuklarımızı? Evet! Bana göre, Eğitim değil ama eğitim sistemimiz bozuyor?  Çünkü bizim eğitim sistemimiz “insan eğitme” üzerine değil, “insana öğretme” üzerine bina edilmiş. Çocuklara matematik, fen bilimleri, sosyal bilimler gibi bilgi...

EĞİTİMİN SORUNLARI

Eğitim sisteminin sorunları yıllardır tartışıla gelmektedir. Fakat bu tartışmalar “sistemin ürettiği sorunlara” odaklanmaktadır. Eğitim sisteminin bizatihi kendisinin yapısı ve resmi ideolojisiyle sorun olduğu gerçeği ise genellikle göz ardı edilmektedir. Malumunuzdur sorunları çözmenin yolu onları anlamakla doğru orantılıdır. Sorunlar doğru anlaşılmaz ise, çözüm için ortaya konulan bütün çabalar çözümsüzlüğe dönüşür. Teşhisi yanlış konulan bir hastalık için geliştirilen tedavi yöntemi o hastalığı tedavi etmekten çok, tedavisini geciktirip belki de hastalığı kronikleştirecektir. Eğitim sorunlarını mevcut “eğitim sistemi içindeki sorunlardan” söz ederek tartışmak, çözüm değil çözümsüzlük getirecektir. Çünkü asıl “sorunları üreten sistemi tartışmak gerekiyor.” Ben mevcut eğitim sisteminin “temelden yanlış” olduğunu düşünmekteyim. Bu sistem eğitimin “amaç ve hedeflerini” yanlış üzerine bina etmiştir.  Sistemi değiştirmediğimiz sürece sorunlar devam edecektir, çözüm ...